Kategoriler
O SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük O Sayfa 25

oynatımcı * Oynatım işiyle uğraşan kimse.
oynatış * Oynatmak işi veya biçimi.
oynatma * Oynatmak işi.
oynatmak * Oynamasını sağlamak.
* Kımıldamasına yol açmak.
* Herhangi bir canlıya istenilen hareketleri yaptırmak.
* Korkutmak, heyecanlandırmak.
* Herhangi bir ödevi yerine getirmeyerek karşıtarafı düzenle oyalamak.
* Sahneye koymak.
* Bir araç, gereç kullanmak.
* Aklınıyitirmek.
oynaya oynaya * Sevine sevine, büyük bir sevinçle.
oynayış * Oynamak işi veya biçimi.
oysa * Aralarında karşıtlık, aykırılık bulunan iki cümleyi “tersine olarak, -diği hâlde” anlamlarıyla birbirine bağlar,
hâlbuki.
oysaki * Oysa, hâlbuki.
oyuk * Oyulmuş, içi boşve çukur olan.
* Oyulmuşyer.
oyuklu * Oyuğu olan, oyukları bulunan.
oyulga * Elle yapılan kalın, seyrek dikiş.
oyulgalama * Oyulgalamak işi.
oyulgalamak * (kumaş) Gelişi güzel dikmek.
* Saplamak, sokmak.
oyulgalanma * Oyulgalanmak işi.
oyulgalanmak * Kumaşgelişigüzel dikilmek.
* Birikmek, sıralanmak.
oyulgama * Elle yapılan kalın, seyrek, gelişigüzel dikiş.
oyulgamak * Oyulgalamak.
oyulganma * Oyulganmak işi.
oyulganmak * Bir şeyin içine iyice girmek.
oyulma * Oyulmak işi.
oyulmak * Oymak işi yapılmak.
oyuluş * Oyulmak işi veya biçimi.
oyum * Oymak işi.
oyumlama * Oyumlamak durumu veya biçimi.
oyumlamak * (bitki) Kök salmak, tutmak.
oyun * Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence.
* Kumar.
* Şaşkınlık uyandırıcıhüner.
* Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi.
* Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü.
* Sahne veya mikrofonda oynamak için hazırlanmışeser, temsil, piyes.
* Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma.
* Hile, düzen, desise, entrika.
* (güreşte) Hasmınıyenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket.
* (teniste) Taraflardan birinin dört sayıkazanmasıyla elde edilen sonuç.
oyun alanı * Maçların yapıldığıyer.
oyun almak * oyunda kazanmak, sayısahibi olmak.
oyun bağlamak * güreşte rakibe bir oyun uygulayıp onu sonuçlandırmadan beklemek.
oyun bozmak * tasarlanmış bir işi yersiz ve vakitsiz olarak karıştırmak, plânlarıalt üst etmek.
* mızıkçılık etmek.
oyun çıkarmak * başarılı oyun oynamak.
oyun ebesi * Çocuk oyunlarında oyunun başıveya cezalısı, ebe.
oyun etmek * kurnazlıkla birini aldatmak.
oyun havası * Kıvrak ritmli ezgi.
oyun kâğıdı * İskambil kâğıdı.
oyun kurmak * bir yarışmayıkazanmak için belirli bir taktik uygulamak.
oyun kurucu * (futbolda) Takımda, savunucular ile akıncılar arasında yer alan, görevi hem savunucular, hem de akıncılara
yardım etmek olan üç oyuncudan her biri, haf.
oyun masası * Üzeri genellikle yeşil ile kaplanmışmasa.
oyun oynamak * birini aldatmak, kandırmak.
oyun sahası * Oyun alanı.
oyun salonu * Oyun masalarının bulunduğu genişoda.
oyun vermek * oyunda kaybetmek.
oyun yapmak * güreşte rakibe oyun uygulamak.
oyun yazarı * Tiyatro, radyo ve televizyonda sahnelenmek veya oynanmak üzere piyes, skeç türü eserler kaleme alan
sanatçı.
oyun yazarlığı * Oyun yazma işi.
* Oyun yazarının mesleği.
oyuna çıkmak * oyun için sahneye çıkmak.
oyuna gelmek * aldatılmak.
oyuna getirmek * birini tuzağa düşürmek, aldatmak.
oyuna kurban gitmek * bir hile, düzen sonunda zarara, iftiraya uğramak.
oyunbaz * Oynamayıseven.
* Düzenci, hileci.

Bir yanıt yazın