zırva | * Saçma, saçma sapan, boş, anlamsız (söz). |
zırva tevil götürmez | * saçma olan bir düşünceyi döndürme, çevirme yolu ile savunmaya kalkışanlara karşısöylenir. |
zırvalama | * Zırvalamak işi veya durumu. |
zırvalamak | * Boşve anlamsız sözler söylemek, saçmalamak. |
zıt | * Karşıt anlamlı. |
zıt anlamlı | * karşıt anlamlı. |
zıt gitmek | * birine karşısürekli ters davranmak, istediklerinin tersini yapmak. |
zıt kutup | * Farklıdurum ve yapıda olma. |
zıtlanma | * Zıtlanmak işi veya durumu. |
zıtlanmak | * Ters, karşıdavranmak, zıtlaşmak. |
zıtlaşma | * Zıtlaşmak işi veya durumu. |
zıtlaşmak | * Birbirine karşıters davranmak. * Birbirine karşıt olmak. |
zıtlık | * Zıt olma durumu. |
zıvana | * İki ucu açık küçük boru. * Bir kilit dilinin yerleşmesi için açılmışdelik. |
zıvanadan çıkarmak | * sinirlendirmek, öfkelendirmek. |
zıvanadan çıkmak | * çok sinirlenmek, öfkelenmek. * aklınıyitirmek, çılgın gibi davranmak. |
zıvanalı | * Zıvanası olan. |
zıvanalısigara | * Bir ucunda kartondan zıvana bulunan sigara. * İçinde esrar bulunan sigara. |
zıvanalıvida | * Zıvanası olan vida. |
zıvanasız | * Zıvanası olmayan. * Kaçık, delişmen. |
zıya | * Kaybolma, yitme, kayıp, yitim. |
zıypak | * Üzerine basıldığında kayan, kaygan. |
zibidi | * Gülünç olacak derecede kısa ve dar giyinmişolan. * Yersiz ve zamansız davranışları olan kimse. |
zibidilik | * Zibidi olma durumu. |
zifaf | * Gerdeğe girme, gerdek. |
zifafa girmek | * düğün gecesi eşiyle birlikte yatmak. |
zifir | * Tütün dumanının bıraktığıyağlıkir. * Karanlık. |
zifirî | * Zifir gibi kara, çok kara. |
zifirî karanlık | * Çok karanlık. |
zifos | * Yerden sıçrayan çamur. * Yararsız, boş. |
zifos atmak | * sataşmak. * kara sürmek, iftira atmak. |
zift | * Katran ve diğer organik maddelerin buharlaşmasından veya damıtılmasından elde edilen, kolay kırılan, az ısı ile eriyen, katı, siyah, parlak madde, kara sakız. |
zift gibi | * çok acı. |
zift yesin (veya ziftin pekini yesin) | * “ne yerse yesin” anlamında öfke sözü. |
ziftinmek | * Bkz. siftinmek. |
ziftleme | * Ziftlemek işi veya durumu. |
ziftlemek | * Zift sürmek, ziftle kaplamak. |
ziftlenme | * Ziftlenmek işi veya durumu. |
ziftlenmek | * Zift sürülmek, ziftle kaplanmak. * Yemek. * Bir işten kendine yolsuz kazanç sağlamak. |
zigot | * Erkek ve dişi gametin birleşmesiyle oluşan döllenmişhücre. |
zihaf | * Aruzla yazılmışşiirlerde uzun okunması gerekirken uzun bir ünlünün kısa okunması, imale karşıtı. |
zihayat | * Canlı, neşeli, dinç. |
zihin | * Canlının duygu ve davranışlar dışındaki ruhsal süreç ve etkinliklerinin bütünlüğü. * Yaşantıları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihninde saklama gücü, bellek, hafıza. * Anlayış, kavrayış. * Bilinç, dimağ. |
zihin açıklığı | * Düşünme gücü. |
zihin açmak | * (zihni) daha iyi çalışır duruma getirmek. |
zihin berraklığı | * Bkz. zihin açıklığı. |
zihin bulanıklığı | * Bkz. zihin karışıklığı. |
zihin hesabı | * Matematik işlemlerinin doğrudan doğruya akıldan yapıldığıhesap. |
zihin jimnastiği | * Bazızihinsel yetileri çevikleştirmek için yapılan alıştırmaların tümü. |
zihin karışıklığı | * Düşünme sırasında düşünceler arasındaki bağlantının yok olması. |
Kategoriler