Kategoriler
SÖZLÜK Türkçe Sözlük Z

Türkçe Sözlük Z Sayfa 15

zilve * Bkz. zelve.
zilyet * Sahibi kendisi olsun olmasın bir malıkullanmakta olan, elinde tutan kimse, eldeci.
zilyetlik * Bir malıkullanmakta olma durumu.
zimamdar * Yönetici, iş başında bulunan kimse.
zimmet * Üstünde olan şey.
* Bir ticaret kuruluşunun borçlarının tümü.
zimmetine geçirmek * bir hesabı birinin borcuna eklemek.
zimmetine geçirmek * kendisine bırakılmışparayıkendine mal etmek veya harcamak.
zimmî * İslâm Devleti tebaasında olan ve haraç veren Hristiyanlar, Yahudiler.
* Zimmete ilişkin.
zina * Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki.
zincifre * Kırmızırenkli doğal cıva sülfür.
* Kırmızıkurşun oksidin veya sülüğenin eski adı.
zincir * Birbirine geçmiş bir sıra metal halkadan oluşan bağ.
* Art arda gelen şeylerin oluşturduğu dizi.
* Kesintisiz süren olaylar, sebep vb. dizisi.
* Hükümlülerin eline, ayağına vurulan demir bağ, pranga.
zincir gibi * art arda sıralanmışşey.
zincir vurmak * prangaya vurmak.
zincire vurmak * prangaya vurmak.
zincirleme * Zincirlemek işi veya durumu.
* Birbirini izleyen, art arda gelen, müteselsil, teselsül.
zincirleme isim tamlaması * Bir isim tamlamasının ikinci bir isim tamlamasıkurması.
zincirleme kaza * İki veya daha çok aracın trafik kazasına karışmasıdurumu.
zincirleme sıfat tamlaması * Bir sıfat tamlamasına çoğu kez “-li” bazen de “-siz” veya 3. kişi iyelik eki getirilerek kurulan ikinci bir sıfat
tamlaması.
zincirleme tepkime * Birden fazla tepkimenin yarattığıdurum.
zincirlemek * Zincirle bağlamak.
* Art arda, peşpeşe gelmek.
zincirlenme * Zincirlenmek durumu.
zincirlenmek * Zincirle bağlanmak.
* Art arda, peşpeşe sıralanmak.
* Birbirine sıkıca bağlanmak.
zincirli * Zincirle bağlı.
* Zinciri olan.
zindan * Tutuklu veya hükümlülerin içine konulduğu kapalıyer.
* Çok karanlık ve sıkıntılıyer.
zindan etmek * (bir yeri) yaşanmaz, huzursuz, rahatsız, zevk alınmaz bir duruma getirmek.
zindan gibi * karanlık veya iç sıkıcı(yer).
zindan kesilmek * çok karanlık duruma gelmek.
* çok sıkıcıve içinde yaşanmaz duruma gelmek.
zindan olmak * yaşanmaz, huzursuz, rahatsız, zevk alınmaz duruma gelmek.
zindancı * Zindan bekçisi.
zindandelen * Palamut balığının iki kilodan büyük olanına verilen ad.
zinde * Dinç, canlı, diri, sağlam.
zinde kuvvet * Taze kuvvet.
* Güçlü, donanımlı, yıpranmamış, etkili kişi veya kurum.
zinde tutmak * genç ve diri kalmasını sağlamak.
zindeleşme * Zindeleşmek işi veya durumu.
zindeleşmek * Zinde duruma gelmek.
zindelik * Dinçlilik, canlılık, sağlamlık.
zinhar * Sakın, asla, olmasın!.
zir * Alt, aşağı.
-zir- * emmek fiilinin ettirgen çatısınıkuran ek.
zira * Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan ve uzunluğu 75-90 cm arasında değişen bir uzunluk ölçüsü.
zira * Çünkü, şundan dolayı.
ziraat * Çiftçilik, tarım.
ziraatçı * Tarımcı.
ziraatçılık * Tarımcılık.
ziraî * Tarımla ilgili, tarımsal.
ziraî işletme * Tarımla ilgili işleri düzenleyen kuruluş.
zirkon * Zirkonyum’un doğal durumunda bulunan en önemli birleşiği; renksiz, sarı, yeşil, kahverengi türleri olan
doğal ve saydam, değerli taş.
* Erime noktası2700°C ye yaklaşan, ateşe çok dayanıklı, beyaz renkli, katı, zirkonyum birleşiği, (ZrO2).
zirkonyum * Atom numarası40, atom ağırlığı91,22, yoğunluğu 6,25, siyah toz biçiminde bir element. KısaltmasıZr.
zirve * Doruk, tepe.
* En üst aşama.
zirve (veya doruk) toplantısı(veya konferansı) * devlet ve hükûmet başkanlarıveya en yetkili ve uzman diplomatlar düzeyinde yapılan toplantı.

Bir yanıt yazın