zilve | * Bkz. zelve. |
zilyet | * Sahibi kendisi olsun olmasın bir malıkullanmakta olan, elinde tutan kimse, eldeci. |
zilyetlik | * Bir malıkullanmakta olma durumu. |
zimamdar | * Yönetici, iş başında bulunan kimse. |
zimmet | * Üstünde olan şey. * Bir ticaret kuruluşunun borçlarının tümü. |
zimmetine geçirmek | * bir hesabı birinin borcuna eklemek. |
zimmetine geçirmek | * kendisine bırakılmışparayıkendine mal etmek veya harcamak. |
zimmî | * İslâm Devleti tebaasında olan ve haraç veren Hristiyanlar, Yahudiler. * Zimmete ilişkin. |
zina | * Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki. |
zincifre | * Kırmızırenkli doğal cıva sülfür. * Kırmızıkurşun oksidin veya sülüğenin eski adı. |
zincir | * Birbirine geçmiş bir sıra metal halkadan oluşan bağ. * Art arda gelen şeylerin oluşturduğu dizi. * Kesintisiz süren olaylar, sebep vb. dizisi. * Hükümlülerin eline, ayağına vurulan demir bağ, pranga. |
zincir gibi | * art arda sıralanmışşey. |
zincir vurmak | * prangaya vurmak. |
zincire vurmak | * prangaya vurmak. |
zincirleme | * Zincirlemek işi veya durumu. * Birbirini izleyen, art arda gelen, müteselsil, teselsül. |
zincirleme isim tamlaması | * Bir isim tamlamasının ikinci bir isim tamlamasıkurması. |
zincirleme kaza | * İki veya daha çok aracın trafik kazasına karışmasıdurumu. |
zincirleme sıfat tamlaması | * Bir sıfat tamlamasına çoğu kez “-li” bazen de “-siz” veya 3. kişi iyelik eki getirilerek kurulan ikinci bir sıfat tamlaması. |
zincirleme tepkime | * Birden fazla tepkimenin yarattığıdurum. |
zincirlemek | * Zincirle bağlamak. * Art arda, peşpeşe gelmek. |
zincirlenme | * Zincirlenmek durumu. |
zincirlenmek | * Zincirle bağlanmak. * Art arda, peşpeşe sıralanmak. * Birbirine sıkıca bağlanmak. |
zincirli | * Zincirle bağlı. * Zinciri olan. |
zindan | * Tutuklu veya hükümlülerin içine konulduğu kapalıyer. * Çok karanlık ve sıkıntılıyer. |
zindan etmek | * (bir yeri) yaşanmaz, huzursuz, rahatsız, zevk alınmaz bir duruma getirmek. |
zindan gibi | * karanlık veya iç sıkıcı(yer). |
zindan kesilmek | * çok karanlık duruma gelmek. * çok sıkıcıve içinde yaşanmaz duruma gelmek. |
zindan olmak | * yaşanmaz, huzursuz, rahatsız, zevk alınmaz duruma gelmek. |
zindancı | * Zindan bekçisi. |
zindandelen | * Palamut balığının iki kilodan büyük olanına verilen ad. |
zinde | * Dinç, canlı, diri, sağlam. |
zinde kuvvet | * Taze kuvvet. * Güçlü, donanımlı, yıpranmamış, etkili kişi veya kurum. |
zinde tutmak | * genç ve diri kalmasını sağlamak. |
zindeleşme | * Zindeleşmek işi veya durumu. |
zindeleşmek | * Zinde duruma gelmek. |
zindelik | * Dinçlilik, canlılık, sağlamlık. |
zinhar | * Sakın, asla, olmasın!. |
zir | * Alt, aşağı. |
-zir- | * emmek fiilinin ettirgen çatısınıkuran ek. |
zira | * Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan ve uzunluğu 75-90 cm arasında değişen bir uzunluk ölçüsü. |
zira | * Çünkü, şundan dolayı. |
ziraat | * Çiftçilik, tarım. |
ziraatçı | * Tarımcı. |
ziraatçılık | * Tarımcılık. |
ziraî | * Tarımla ilgili, tarımsal. |
ziraî işletme | * Tarımla ilgili işleri düzenleyen kuruluş. |
zirkon | * Zirkonyum’un doğal durumunda bulunan en önemli birleşiği; renksiz, sarı, yeşil, kahverengi türleri olan doğal ve saydam, değerli taş. * Erime noktası2700°C ye yaklaşan, ateşe çok dayanıklı, beyaz renkli, katı, zirkonyum birleşiği, (ZrO2). |
zirkonyum | * Atom numarası40, atom ağırlığı91,22, yoğunluğu 6,25, siyah toz biçiminde bir element. KısaltmasıZr. |
zirve | * Doruk, tepe. * En üst aşama. |
zirve (veya doruk) toplantısı(veya konferansı) | * devlet ve hükûmet başkanlarıveya en yetkili ve uzman diplomatlar düzeyinde yapılan toplantı. |
Kategoriler