We don’t talk about Bruno, no, no, no
– Bruno hakkında konuşmuyoruz, hayır, hayır, hayır
We don’t talk about Bruno, but
– Bruno hakkında konuşmuyoruz ama
It was my wedding day (it was our wedding day)
– Benim düğün günümdü (bizim düğün günümüzdü)
We were getting ready, and there wasn’t a cloud in the sky (no clouds allowed in the sky)
– Hazırlanıyorduk ve gökyüzünde bir bulut yoktu (gökyüzünde bulutlara izin verilmiyordu).
Bruno walks in with a mischievous grin (thunder)
– Bruno yaramaz bir sırıtışla içeri girer (gök gürültüsü)
You telling this story or am I?
– Bu hikayeyi sen mi anlatıyorsun, ben mi?
I’m sorry, mi vida, go on
– Üzgünüm mi vida, devam et.
Bruno says, “It looks like rain” (why did he tell us?)
– Bruno, “Yağmura benziyor” diyor (neden bize söyledi?)
In doing so, he floods my brain
– Bunu yaparken beynimi su bastı.
Abuela, get the umbrellas
– Abuela, şemsiyeleri getir.
Married in a hurricane
– Bir kasırgada evlendi
What a joyous day! But anyway
– Ne neşeli bir gün! Ama neyse
We don’t talk about Bruno, no, no, no
– Bruno hakkında konuşmuyoruz, hayır, hayır, hayır
We don’t talk about Bruno
– Bruno hakkında konuşmuyoruz.
Hey, grew to live in fear of Bruno stuttering or stumbling
– Bruno’nun kekemeliğinden ya da tökezlemesinden korkarak büyüdüm.
I can always hear him sort of muttering and mumbling
– Mırıldandığını ve mırıldandığını her zaman duyabiliyorum.
I associate him with the sound of falling sand, ch ch ch
– Onu düşen kum sesiyle ilişkilendiriyorum, ch ch ch
It’s a heavy lift with a gift so humbling
– Çok alçakgönüllü bir hediye ile ağır bir asansör
Always left Abuela and the family fumbling
– Abuela’yı ve aileyi her zaman başıboş bırakırdı.
Grappling with prophecies they couldn’t understand
– Anlayamadıkları kehanetlerle boğuşuyorlar.
Do you understand?
– Anlıyor musun?
A seven-foot frame, rats along his back
– Yedi metrelik bir çerçeve, sırtındaki fareler
When he calls your name it all fades to black
– Adını söylediğinde her şey siyaha döner.
Yeah, he sees your dreams and feasts on your screams (hey)
– Evet, rüyalarınızı ve şölenlerinizi çığlıklarınızda görüyor (hey)
We don’t talk about Bruno, no, no, no
– Bruno hakkında konuşmuyoruz, hayır, hayır, hayır
We don’t talk about Bruno
– Bruno hakkında konuşmuyoruz.
He told me my fish would die, the next day, dead (no, no)
– Bana balığımın öleceğini, ertesi gün öleceğini söyledi (hayır, hayır).
He told me I’d grow a gut and just like he said (no, no)
– Bana bir bağırsak büyüteceğimi söyledi ve tıpkı dediği gibi (hayır, hayır)
He said that all my hair would disappear
– Tüm saçlarımın kaybolacağını söyledi.
Now, look at my head (no, no)
– Şimdi, kafama bak (hayır, hayır)
Your fate is sealed when your prophecy is read
– Kehanetin okunduğunda kaderin mühürlenir.
He told me that the life of my dreams
– Bana rüyalarımın hayatı olduğunu söyledi.
Would be promised, and someday be mine
– Söz verilecek ve bir gün benim olacak
He told me that my power would grow
– Bana gücümün artacağını söyledi.
Like the grapes that thrive on the vine (óye, Mariano’s on his way)
– Asmada yetişen üzümler gibi (evet, Mariano yolda)
He told me that the man of my dreams
– Bana rüyalarımın adamı olduğunu söyledi.
Would be just out of reach
– Sadece ulaşılamaz olurdu
Betrothed to another
– Başka biriyle nişanlı
It’s like I hear him, now
– Sanki onu şimdi duyuyorum.
Hey sis, I want not a sound out of you
– Hey abla, senden ses çıkmasın istiyorum.
Um, Bruno
– Um, Bruno
Yeah, about that Bruno
– Evet, şu Bruno hakkında
I really need to know about Bruno
– Bruno’yu gerçekten bilmem gerek.
Gimme the truth and the whole truth, Bruno
– Bana gerçeği ve tüm gerçeği söyle, Bruno
(Isabella, your boyfriend’s here)
– (Isabella, erkek arkadaşın burada)
Time for dinner
– Akşam yemeği zamanı
A seven-foot frame, rats along his back
– Yedi metrelik bir çerçeve, sırtındaki fareler
When he calls your name it all fades to black
– Adını söylediğinde her şey siyaha döner.
Yeah, he sees your dreams and feasts on your screams
– Evet, rüyalarınızı ve şölenlerinizi çığlıklarınızda görüyor.
You telling this story or am I?
– Bu hikayeyi sen mi anlatıyorsun, ben mi?
Óye, Mariano’s on his way
– – Evet, Mariano yolda.
Bruno says, “It looks like rain”
– Bruno, “Yağmura benziyor” diyor.
In doing so, he floods my brain
– Bunu yaparken beynimi su bastı.
Married in a hurricane he’s here
– Bir kasırgada evlendi. o burada.
Don’t talk about Bruno, no (why did I talk about Bruno?)
– Bruno hakkında konuşma, hayır (neden Bruno hakkında konuştum?)
Not a word about Bruno
– Bruno hakkında tek kelime etme.
I never should’ve brought up Bruno!
– Bruno’yu asla yetiştirmemeliydim!
Carolina Gaitán – La Gaita, Mauro Castillo, Adassa, Rhenzy Feliz, Diane Guerrero, Stephanie Beatriz & Encanto – Cast – We Don’t Talk About Bruno İngilizce Şarkı Sözleri Türkçe Anlamları
yazarı:
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.