(Así es la vida, son)
– (Bu hayat, onlar)
La vida es una viaje, no una estación (oh, oh)
– Hayat bir yolculuktur, bir mevsim değil (oh, oh)
Saca tu memoria de esa prisión
– Hafızanı o hapishaneden çıkar
Sé que hay bonitos recuerdos
– Güzel anılar olduğunu biliyorum.
Pero no es de cuerdos tener recuerdos por obsesión
– Ama takıntıyla anıların olması aklı başında değil.
El tiempo aquí es como el pantalón de un niñito
– Burada zaman küçük bir çocuğun pantolonu gibidir.
Bien cortico y repleto de caca
– İyi kesilmiş ve kaka dolu
Empaca tus sentimientos y llévalos en un bolsito
– Duygularını topla ve küçük bir çantada taşı
Hasta que el tiempo te diga dónde se saca
– Zaman sana nereye götürüldüğünü söyleyene kadar
La vida es una viaje, no una estación (oh, oh)
– Hayat bir yolculuktur, bir mevsim değil (oh, oh)
Saca tu memoria de esa prisión
– Hafızanı o hapishaneden çıkar
Tu vida es una película que ahorita es que comienza
– Hayatın şu anda başlayan bir film
Así que luces, cámara y acción
– Yani ışıklar, kamera ve aksiyon
Ey, hace rato que no nos veíamos (oh, oh)
– Hey, birbirimizi görmeyeli uzun zaman oldu (oh, oh)
Mucho ha pasado desde aquella velada
– O akşamdan beri çok şey oldu.
Sin embargo, te esperaba, aunque sin ansias
– Ancak, hevessiz de olsa seni bekliyordum.
Porque sé que en las nostalgias llegas y no dices nada
– Çünkü biliyorum ki nostaljide geliyorsun ve hiçbir şey söylemiyorsun.
Te metes en mi cama, mi cerebro indagas
– Yatağıma giriyorsun, beynim soruyor
Hasta que no puedo ya ignorarte haga lo que haga
– Ta ki ne yaparsam yapayım seni görmezden gelemeyene kadar.
Ha pasado mucho tiempo
– Uzun zaman oldu
Señora Inspiración, musa y dueña de mis buenos sentimientos
– Bayan İlham, ilham perisi ve iyi duygularımın sahibi
La invito a tomarse uno
– Seni bir tane almaya davet ediyorum.
Fumarse un cigarrillo, como niños que juegan a ser maduros
– Bir sigara içmek, olgunlukta oynayan çocuklar gibi
Y, como un conjuro, limpiar la rabia de mi pecho
– Ve bir büyü gibi öfkemi göğsümden sil
Con palabras que, al rimarlas, me hacen sentir satisfecho
– Kafiyeli olarak beni tatmin eden kelimelerle
Al menos por un ratico
– En azından bir derece için
Hasta que me despierte en esa realidad de la cual soy convicto
– Ta ki mahkum olduğum gerçeklikte uyanana kadar.
Como las rutinas, como las doctrinas
– Rutinler gibi, doktrinler gibi
Como tantas cosas que me hacen pensar que estoy en ruinas
– Mahvolduğumu düşündüren pek çok şey gibi
Nacer, crecer, reproducirse, morir
– Doğmak, büyümek, üremek, ölmek
Pues estar vivo no es precisamente igual a vivir
– Hayatta olmak, yaşamakla aynı şey değil.
Estoy enloqueciendo
– Çıldırıyorum
Hay tanto que quisiera no haber descubierto
– Ben keşfetti görmeseydim dediğim çok şey var
Siento que soy un muerto que vive encubierto
– Gizli görevde yaşayan ölü bir adammışım gibi hissediyorum.
Cada vez mis canciones son más complicadas
– Şarkılarım her seferinde daha da karmaşıklaşıyor
Porque yo a veces me complico por nada
– Çünkü bazen hiçbir şey beni karıştırmıyor.
Mi mente es mi peor enemiga (ah)
– Aklım benim en büyük düşmanım (ah)
Me dijo: “Te diré lo que es mentira”
– “Sana yalanın ne olduğunu söyleyeyim” dedi.
Sin pensar el daño que me haría
– Bana vereceği zararı düşünmeden
Vivimos entrenando para hacer dinero
– Eğitim para kazanmak için yaşıyoruz
O estudiando cosas que a veces ni siquiera queremos
– Ya da bazen istemediğimiz şeyleri incelemek
Esculpiendo nuestros cuerpos pa estar buenas y buenos
– Vücudumuzu iyi ve iyi olmak için şekillendirmek
Pues sabemos que pa ver corazones todos son ciegos
– Çünkü biliyoruz ki kalplerin kör olduğunu görmek
El orgullo y el ego
– Gurur ve ego
Hablando de felicidad sin ni siquiera saber qué queremos
– Ne istediğimizi bile bilmeden mutluluktan bahsetmek
Todos quieren la jeva más buena, camioneta nueva
– Herkes en ateşli jeva’yı istiyor, yeni minibüs
Pero ¿y la felicidad qué?, como dice el tema
– Ama mutluluk hakkında ne? konu olarak diyor
Admito que a veces me cansa luchar
– Bazen savaşmaktan yorulduğumu itiraf ediyorum.
Y quisiera dormir para jamás despertar
– Ve asla uyanmamak için uyumak istiyorum
Pero recuerdo esos momentos
– Ama o anları hatırlıyorum
Que varias veces me dieron aliento
– Birkaç kez beni cesaretlendirdiler.
Y que me hacen agradecer cuando despierto
– Ve bu uyandığımda bana şükretmemi sağlıyor.
La vida es un barco, un tren, un avión
– Hayat bir gemi, bir tren, bir uçaktır
Que no se detienen, la vida no es una estación
– Bu durmuyor, hayat bir mevsim değil
Gracias por enseñarme lo que debo mejorar
– Geliştirmek için neye ihtiyacım olduğunu gösterdiğin için teşekkürler.
Y saber que no a todo el mundo se debe pedir perdón
– Ve herkesin affedilmemesi gerektiğini bilmek
El mundo da más vueltas que un trompo borracho
– Dünya sarhoş bir dönen tepeden daha fazla dolaşıyor
Y los que están arriba en dos se pueden ir p’abajo
– Ve ikiye katlanmış olanlar aşağı inebilir.
Cuando yo me muera
– Öldüğümde
Lancen un lápiz en la caja’e madera
– Tahtadan kutuya bir kalem atın
Y no dejen pasar los que en vida no quiera
– Ve hayatta istemeyenlerin geçmesine izin verme
Nah, sírvete otro, querida
– Hayır, bir başkasına yardım et, tatlım.
Porque siento que tengo un perro dentro’el pecho todavía
– Çünkü göğsümde hala bir köpek varmış gibi hissediyorum.
Arrancando cables, orinándose en las vías
– Telleri koparmak, raylara işemek
Que conectan la circulación con mi psicología
– Bu dolaşımı psikolojimle ilişkilendiriyor.
¡Cómo he vivido mi vida!
– Hayatımı nasıl yaşadım!
Traté bien a varias putas y traté mal a quienes me querían
– Birkaç fahişeye iyi davrandım ve beni isteyenlere kötü davrandım
He consumido drogas solo por aparentar
– Sadece benzemek için uyuşturucu kullandım.
Hasta que supe la definición de lo que es ser real
– Ne tanımı biliyordum kadar gerçek olmak
A veces bien y a veces mal
– Bazen iyi bazen kötü
Pero si de algo estoy seguro
– Ama emin olduğum bir şey varsa
Es que nunca a mí me podrán enviar
– Beni asla gönderemeyecekler mi?
Pa las zonas donde los hipócritas deban pagar sus tomentos
– Münafıklar toments ödemesi gereken Pa alanlarında
Porque digo la verdad hasta cuando miento
– Çünkü yalan söylediğimde bile doğruyu söylerim.
Y, si miento, es porque ignoro
– Ve eğer yalan söylersem, görmezden geldiğim içindir.
Por hablar sin pensar
– Düşünmeden konuştuğun için
Pero nunca por querer cuadrar con todo
– Ama asla her şeyle yüzleşmek istemediğim için
Porque no soy monedita de oro
– Çünkü ben altın sikke değilim.
Me enseñaron a ser sincero para que me crean cuando salga el lobo
– Bana dürüst olmayı öğrettiler, böylece kurt çıktığında bana inanacaklar.
Tengo un tobo de lágrimas casi vacío
– Neredeyse boş bir kova gözyaşım var.
Y experiencias tengo pa llenar un río
– Ve bir nehri doldurmam gereken deneyimler
Pasado pisado, a lo hecho pecho, pa lante es p’allá
– Geçmiş adım attı, göğüs bitti, pa lante p’there olduğunu
Y p’atrás ni pa saludar a los míos
– Ve benimkine merhaba bile diyemiyorum
El rap es una porquería cuando deja de ser arte
– Sanat olmaktan çıktığında rap saçmalıktır.
Por eso, en parte, odio que me digan rapero
– Kısmen bu yüzden rapçi olarak adlandırılmaktan nefret ediyorum
Yo soy Tirone, aka “Canserbero”
– Ben Tirone, nam-ı diğer “Canserbero”
Apasionado y chamo que hace poesía a los sinceros
– Tutkulu ve samimi şiir yapan chamo
Hay muchos que les cuesta probar mi trabajo
– İşimi kanıtlamakta zorlanan çok kişi var.
Porque son tan simples que no entienden un carajo
– Çünkü o kadar basitlerki hiçbir bok anlamıyorlar.
Este tema es pa escucharlo borracho
– Bu konu onu sarhoş dinlemek içindir
Viendo al piso y en silencio
– Yere ve sessizliğe bakmak
Como recién regañado un muchacho
– Yeni okul çocuğu gibi
Me preguntan: “¿Cómo escribes esas cosas?”
– Bana soruyorlar, “Bunları nasıl yazıyorsun?”
Mira, hermano, mi día a día no es color de rosa
– Bak kardeşim, benim günlük hayatım pembe değil.
Así como beso y le hago el amor a las hermosas
– Tıpkı güzelle öpüşüp seviştiğim gibi.
Tengo versos que viven tocándose con mi prosas
– Nesirimle iç içe yaşayan ayetlerim var.
Como moneda en alta mar o aguja en un alto pajar
– Açık denizlerde bir bozuk para ya da yüksek samanlıkta bir iğne gibi
Perdí la tranquilidad por tanto pensar
– Bu kadar çok düşündüğüm için huzurumu kaybettim.
Hay temas míos hechos para que me eduquen
– Beni eğitmek için yaptığım konular var.
Para, cuando esté en tarima, me aconsejen de retruque
– Sahnede olduğum zaman, retruque için bana tavsiye ettiler
Piensa bien cuando con una idea te encuques
– Bir fikir bulduğunda iyi düşün.
No vaya a ser que estés defendiendo falsos y te esnuques
– Yalanı savunduğun ve burnunu çektiğin olmayacak.
Luces, cámara y acción, así es la vida, son
– Işıklar, kamera ve aksiyon, hayat bu, onlar
Tragedia, comedia y ficción
– Trajedi, komedi ve kurgu
La vida es una viaje, no una estación (oh, oh)
– Hayat bir yolculuktur, bir mevsim değil (oh, oh)
Saca tu memoria de esa prisión
– Hafızanı o hapishaneden çıkar
Sé que hay bonitos recuerdos
– Güzel anılar olduğunu biliyorum.
Pero no es de cuerdos tener recuerdos por obsesión
– Ama takıntıyla anıların olması aklı başında değil.
El tiempo aquí es como el pantalón de un niñito (sí, sí)
– Buradaki zaman küçük bir çocuğun pantolonu gibidir (evet, evet).
Bien cortico y repleto de caca
– İyi kesilmiş ve kaka dolu
Empaca tus sentimientos y llévalos en un bolsito
– Duygularını topla ve küçük bir çantada taşı
Hasta que el tiempo te diga dónde se saca
– Zaman sana nereye götürüldüğünü söyleyene kadar
La vida es una viaje, no una estación (oh, oh)
– Hayat bir yolculuktur, bir mevsim değil (oh, oh)
Saca tu memoria de esa prisión
– Hafızanı o hapishaneden çıkar
Tu vida es una película que ahorita es que comienza
– Hayatın şu anda başlayan bir film
Así que luces, cámara y acción
– Yani ışıklar, kamera ve aksiyon
Es triste pero cierto
– Bu üzücü ama doğru
Conocemos a las personas cuando por últimas veces las vemos
– İnsanları en son gördüğümüzde tanırız.
Unas porque hacen falta cuando se nos fueron
– Bazıları bizden ayrıldıklarında ihtiyaç duydukları için
Y otras que se alejan cuando en alguna desgracia caemos
– Ve bazı talihsizliklere düştüğümüzde uzaklaşan diğerleri
Pero borrón y cuenta nueva
– Ama arduvazı sil
La vida es una sola y siempre saldrá el sol después que llueva
– Hayat birdir ve yağmur yağdıktan sonra güneş her zaman doğacaktır
Lástima que hay cosas que de la mente no salen
– Akıldan çıkmayan şeyler olması çok kötü.
Y que te obligan a no ver igual a los que creías que valen
– Ve seni, değer gördüklerinin aynısını görmemeye zorlamalarını
Pero dale, que nadie va a esperar por ti
– Ama dale, kimse seni beklemeyecek.
El mundo no se va a parar porque tú te sientas así
– Dünya durmayacak çünkü sen böyle hissediyorsun.
A veces caminamos como si dos manos
– Bazen iki el gibi yürürüz
Por los lados de la cara taparan lo que tienes al lado
– Yüzün kenarlarında bir sonraki sahip olduklarınızı örtecek
Quién sabe, y alguien nos ve igual como aquí vemos hormiguitas
– Kim bilir ve biri bizi burada gördüğümüz gibi görür küçük karıncalar
Que se están riendo al ver lo mal que actuamos
– Ne kadar kötü davrandığımızı gördüklerinde kim gülüyor
Hermano, la tierra es un grano o quizás medio grano
– Kardeşim, dünya bir tane ya da belki yarım tanedir.
De algún desierto en donde habitamos
– Yaşadığımız bir çölden
Reímos y lloramos, caemos, nos levantamos
– Gülüyoruz ve ağlıyoruz, düşüyoruz, kalkıyoruz
Disfrutamos lo bueno, aprendemos de lo malo
– İyiden zevk alırız, kötüden ders alırız
Los obstáculos son una piñata que hay que darle palo
– Engeller, yapışmanız gereken bir piñatadır
Aunque tengamos los ojitos requetevendados
– Gözlerimiz olmasına rağmen requetevendados
Y yo te entiendo porque también lo he vivido
– Ve seni anlıyorum çünkü ben de yaşadım
El mundo está lleno de gente que camina sin sentido
– Dünya anlamsız yürüyen insanlarla dolu
Se te hace duro pensar que exista otro ser vivo
– Başka bir canlı olduğunu düşünmek seni zorlaştırıyor.
Que valga la pena entregarle tus latidos
– Ona kalp atışını vermeye değeceğini
Ya sea para procrear o hacer amigos
– Üremek mi yoksa arkadaş edinmek mi
Pero si, a ver, vamos, nos vamos tal cual como nacimos
– Ama evet, bakalım, hadi, tam doğduğumuz gibi gidiyoruz.
Solitarios, sin joyas ni vestidos
– Yalnız, mücevhersiz veya elbisesiz
A veces enfermos, sin poder recordar lo vivido
– Bazen hasta, ne olduğunu hatırlayamıyor
Mientras me escuchas, hay gente haciendo el amor
– Sen beni dinlerken, insanlar sevişiyor.
Gente haciendo guerra, gente agonizando; a lo mejor
– İnsanlar savaşıyor, insanlar ölüyor; belki
Gente haciéndose preguntas y dándose golpes de pecho
– İnsanlar birbirlerine sorular soruyor ve birbirlerine göğüsleri diken diken ediyor
Por gente que simplemente no le duele lo que ha hecho
– Ne yaptıklarını umursamayan insanlar tarafından
Imparable solo el tiempo, como el agua derramada
– Durdurulamaz sadece zaman, dökülen su gibi
Como cicatriz de una puñalada
– Bıçak yarasından bir yara izi gibi
Los finales son un bingo, pero deja de pensar
– Sonlar tombaladır, ama düşünmeyi bırak
Que el destino es como en los cuentos de hadas
– Bu kader masallardaki gibi
Trata de salvar lo que valga la pena
– Değerini kurtarmaya çalış
Y bota lo que ya no sirva
– Ve artık hizmet etmeyen şeyleri çöpe at
Bótalo, aunque te duela
– Acıtsa bile çöpe at.
Preocúpate por ti y disfruta plenamente mientras puedas
– Kendin için endişelen ve yapabiliyorken tamamen eğlen
Porque lo único seguro es que te mueras
– Çünkü kesin olan tek şey öleceğinizdir.
La vida es una viaje, no una estación (oh, oh)
– Hayat bir yolculuktur, bir mevsim değil (oh, oh)
Saca tu memoria de esa prisión
– Hafızanı o hapishaneden çıkar
Sé que hay bonitos recuerdos
– Güzel anılar olduğunu biliyorum.
Pero no es de cuerdos tener recuerdos por obsesión
– Ama takıntıyla anıların olması aklı başında değil.
El tiempo aquí es como el pantalón de un niñito (sí, sí)
– Buradaki zaman küçük bir çocuğun pantolonu gibidir (evet, evet).
Bien cortico y repleto de caca
– İyi kesilmiş ve kaka dolu
Empaca tus sentimientos y llévalos en un bolsito
– Duygularını topla ve küçük bir çantada taşı
Hasta que el tiempo te diga dónde se saca (yeah)
– Zaman sana nereden geldiğini söyleyene kadar (evet)
La vida es una viaje, no una estación (oh, oh)
– Hayat bir yolculuktur, bir mevsim değil (oh, oh)
Saca tu memoria de esa prisión
– Hafızanı o hapishaneden çıkar
Tu vida es una película que ahorita es que comienza
– Hayatın şu anda başlayan bir film
Así que luces, cámara y acción
– Yani ışıklar, kamera ve aksiyon
Canserbero – De La Vida Como Pelicula Y Su Tragedia, Comedia Y Ficción İspanyolca Şarkı Sözleri Türkçe Anlamları
yazarı:
Etiketler:
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.