1:00 a.m., I’m nauseous, maybe it’s the wine
– Sabah 1:00’de midem bulanıyor, belki de şarap yüzünden.
I know that you are out with your friends
– Arkadaşlarınla dışarıda olduğunu biliyorum.
And I am out with mine
– Ve ben kendiminkiyle dışarıdayım
Are we being honest when we say that we are fine?
– İyi olduğumuzu söylediğimizde dürüst mü oluyoruz?
Maybe I should call you, ask about your night
– Belki de seni arayıp geceni sormalıyım.
But then again, you haven’t bothered
– Ama yine de, rahatsız olmadın.
So really, why should I?
– Gerçekten, neden yapayım ki?
Are we being honest when we say that we are fine?
– İyi olduğumuzu söylediğimizde dürüst mü oluyoruz?
But lately, I’ve been feelin’ like we haven’t been talkin’
– Ama son zamanlarda, sanki konuşmuyormuşuz gibi hissediyorum.
Used to share our moments and stay up until morning
– Eskiden anlarımızı paylaşır ve sabaha kadar kalırdık.
I’m about to lose my faith, give me something
– İnancımı kaybetmek üzereyim, bana bir şey ver.
Don’t let me let go
– Sakın beni bırakma
We have so much more
– Çok daha fazlası var
I need you to make it hard to give up
– Vazgeçmeyi zorlaştırmana ihtiyacım var.
Make it easy to give in
– Pes etmeyi kolaylaştırın
Don’t let me let go
– Sakın beni bırakma
Please don’t cut the rope
– Lütfen ipi kesmeyin.
I need you to make it hard to give up
– Vazgeçmeyi zorlaştırmana ihtiyacım var.
Make it easy to give in
– Pes etmeyi kolaylaştırın
Don’t let me let go
– Sakın beni bırakma
Don’t let me let go
– Sakın beni bırakma
Don’t let me let go
– Sakın beni bırakma
3:00 a.m., and I am stumbling down the streets
– saat 3:00 ve sokaklarda tökezliyorum.
I’m on my way to get the night train
– Yola gece treni almaya geldim
Where I know you’ll be
– Nerede olacağını biliyorum
I just feel like crying, ’cause I know that we’re not fine (I know, oh yeah)
– Sadece ağlamak istiyorum, çünkü iyi olmadığımızı biliyorum (biliyorum, oh evet)
But lately, I’ve been feelin’ like we haven’t been talkin’
– Ama son zamanlarda, sanki konuşmuyormuşuz gibi hissediyorum.
Used to share our moments and stay up until morning
– Eskiden anlarımızı paylaşır ve sabaha kadar kalırdık.
I’m about to lose my faith, give me something
– İnancımı kaybetmek üzereyim, bana bir şey ver.
Don’t let me let go
– Sakın beni bırakma
We have so much more
– Çok daha fazlası var
I need you to make it hard to give up
– Vazgeçmeyi zorlaştırmana ihtiyacım var.
Make it easy to give in
– Pes etmeyi kolaylaştırın
Don’t let me let go
– Sakın beni bırakma
Please don’t cut the rope
– Lütfen ipi kesmeyin.
I need you to make it hard to give up
– Vazgeçmeyi zorlaştırmana ihtiyacım var.
Make it easy to give in
– Pes etmeyi kolaylaştırın
Don’t let me let go
– Sakın beni bırakma
Don’t let me let go
– Sakın beni bırakma
Don’t let me let –
– Ben izin olmayayım –
Don’t let me let go
– Sakın beni bırakma
Don’t let me let go
– Sakın beni bırakma
Dillon Francis, ILLENIUM & EVAN GIIA – Don’t Let Me Let Go İngilizce Şarkı Sözleri Türkçe Anlamları
yazarı:
Etiketler:
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.