Dire Straits – Industrial Disease İngilizce Şarkı Sözleri Türkçe Anlamları

Now, warning lights are flashing down at quality control
– Şimdi, kalite kontrolünde uyarı ışıkları yanıp sönüyor
Somebody threw a spanner, they threw him in the hole
– Biri anahtar attı, onu deliğe attılar.
There’s rumors in the loading bay and anger in the town
– Yükleme bölümünde dedikodular ve kasabada öfke var.
Somebody blew the whistle, and the walls came down
– Biri düdüğü çaldı ve duvarlar yıkıldı.
There’s a meetin’ in the boardroom, they’re tryin’ to trace the smell
– Toplantı odasında bir toplantı var, kokunun izini sürmeye çalışıyorlar.
There’s a leakin’ in the washroom, there’s a sneak-in personnel
– Tuvalette bir sızıntı var, gizlice içeri giren bir personel var.
Somewhere in the corridors someone was heard to sneeze
– Koridorlarda bir yerlerde birinin hapşırdığı duyuldu.
Goodness me, could this be industrial disease?
– Tanrım, bu endüstriyel bir hastalık olabilir mi?

Caretaker was crucified for sleeping at his post
– Bekçi görev yerinde uyuduğu için çarmıha gerildi
Refusing to be pacified, it’s him they blame the most
– Sakinleştirilmeyi reddetmek, en çok onu suçluyorlar
Watchdog got rabies, the foreman got the fleas
– Bekçi köpeği kuduz, ustabaşı pire aldı
Everyone concerned about industrial disease
– Herkes endüstriyel hastalıklardan endişe duyuyor
There’s panic on the switchboard, tongues in knots
– Santralde panik var, düğüm düğüm diller
Some come out in sympathy, some come out in spots
– Bazıları sempati içinde, bazıları lekeler içinde ortaya çıkıyor
Some blame the management, some the employees
– Bazıları yönetimi, bazıları çalışanları suçluyor
Everybody knows it’s the industrial disease
– Herkes bunun endüstriyel bir hastalık olduğunu biliyor.

Yeah, now the work force is disgusted, downs tools, walks
– Evet, şimdi iş gücü tiksinti duyuyor, araçları indiriyor, yürüyor
Innocence is injured, experience just talks
– Masumiyet yaralandı, deneyim sadece konuşuyor
Everyone seeks damages, everyone agrees that
– Herkes tazminat istiyor, herkes bunu kabul ediyor
These are classic symptoms of a monetary squeeze
– Bunlar parasal sıkıntının klasik belirtileridir
On ITV and BBC they talk about the curse
– ITV ve bbc’de lanet hakkında konuşuyorlar
Philosophy is useless, theology is worse
– Felsefe işe yaramaz, teoloji daha kötüdür
History boils over, there’s an economics freeze
– Tarih kaynıyor, ekonomi donuyor
Sociologists invent words that mean “industrial disease”
– Sosyologlar “endüstriyel hastalık” anlamına gelen kelimeleri icat ediyorlar.

Doctor Parkinson declared, “I’m not surprised to see you here
– Doktor Parkinson, “Sizi burada gördüğüme şaşırmadım” dedi
You’ve got smokers cough from smoking, brewer’s droop from drinking beer
– Sigara içenler sigara içmekten öksürüyor, bira içmekten bira içiyor
I don’t know how you came to get the Bette Davis knees
– Bette Davis’in dizlerini almaya nasıl geldin bilmiyorum.
But worst of all young man, you’ve got industrial disease”
– Ama en kötüsü genç adam, endüstriyel hastalığın var. “

He wrote me a prescription, he said, “You are depressed
– Bana bir reçete yazdı, “Depresyondasın” dedi.
But I’m glad you came to see me to get this off your chest
– Ama bunu göğsünden çıkarmak için beni görmeye geldiğine sevindim.
Come back and see me later, next patient, please
– Geri gel ve beni sonra gör, sıradaki hasta, lütfen.
Send in another victim of industrial disease”
– Başka bir endüstriyel hastalık kurbanı gönder”

Ah! Splendid
– Ah! Muhteşem

Now, I go down to Speaker’s Corner, I’m thunderstruck
– Şimdi Konuşmacının Köşesine iniyorum, şimşek çakıyorum.
They got free speech tourists, police in trucks
– Konuşma özgürlüğü olan turistler, kamyonlarda polis var.
Two men say they’re Jesus, one of them must be wrong
– İki adam İsa olduklarını söylüyor, biri yanılıyor olmalı.
There’s a protest singer, he’s singing a protest song
– Bir protesto şarkıcısı var, bir protesto şarkısı söylüyor.

He says, “They wanna have a war, keep their factories
– Diyor ki, “Savaş yapmak istiyorlar, fabrikalarını korumak istiyorlar.”
They wanna have a war to keep us on our knees
– Bizi dizlerimizin üstünde tutacak bir savaş istiyorlar.
They wanna have a war to stop us buying Japanese
– Japon almamıza engel olacak bir savaş istiyorlar.
They wanna have a war to stop industrial disease
– Endüstriyel hastalıkları durdurmak için savaş istiyorlar.

They’re pointing out the enemy to keep you deaf and blind
– Seni sağır ve kör tutmak için düşmanı işaret ediyorlar.
They wanna sap your energy, incarcerate your mind
– Enerjini tüketmek, zihnini hapsetmek istiyorlar.
Give ya “Rule Britannia”, gassy beer, page three
– Sana “Britanya’yı Yönet”, gazlı bira, üçüncü sayfa
Two weeks in España and Sunday striptease”
– İspanya’da iki hafta ve Pazar striptiz”
Meanwhile, the first Jesus says “I’ll cure it soon
– Bu arada, ilk İsa şöyle diyor: “Yakında tedavi edeceğim
Abolish Monday mornings and Friday afternoons”
– Pazartesi sabahlarını ve Cuma öğleden sonralarını kaldır”
The other one’s out on hunger strike, he’s dying by degrees
– Diğeri açlık grevinde, derece derece ölüyor.
How come Jesus gets industrial disease?
– İsa nasıl endüstriyel hastalığa yakalanır?




Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir yanıt yazın