Sometimes I just feel like, quittin I still might
– Bazen bırakıp gidesim geliyor, hala bırakabilirim
Why do I put up this fight, why do I still write
– Neden bu savaşı veriyorum, neden hala yazıyorum
Sometimes it’s hard enough just dealin with real life
– Bazen sadece gerçek hayatla uğraşmak bile yeteri kadar
zor
Sometimes I wanna jump on stage and just kill mics
– Bazen sahneye zıplayıp mikrofonların canına okumak
istiyorum
And show these people what my level of skill’s like
– Ve bu insanlara beceri düzeyimin nasıl olduğunu
göstermek istiyorum
But I’m still white, sometimes I just hate life
– Ama hala beyazım, bazen hayattan nefret ediyorum
Somethin ain’t right, hit the brake lights
– Birşeyler yolunda değil, trafik lambasına çarptım
Facing this stage fright, drawin a blank like
– Sahne korkusuyla yüzleşmek, böyle bir boşluk bırakıyor
Da-duh-duh-da-da, it ain’t my fault
– Da-duh-duh-da-da, bu benim hatam değil
Cry-ing eye balls, my inside crawl
– Göz kürelerim ağlıyor , içim ürperiyor
And I clam up (wham) I just slam shut
– Ve gıkımı çıkarmıyorum, sadece çenemi çat diye
kapatıyorum
I just can’t do it, my whole manhood’s
– Yapamıyorum işte, bütün erkekliğim
Just been stripped, I have just been evict
– Biraz once soyuldu, biraz once tahliye edildim
So I must in get hope to bust in, split
– Bu yüzden tekrar hapse girip, dış dünyadan
ayrılmalıyım
Man fuck this shit yo, I’m goin the fuck home
– Dostum s.ktir et bu b.ku, lanet evime gidiyorum
World on my shoulders as I run back to this 8 Mile
Road
– Tekrar 8 mile yoluna doğru seyrederken dünya
omuzlarımda
I’m a man, I’ma make a new plan
– Ben bir erkeğim, yeni bir plan yapacağım
Time for me to just stand up, and travel new land
– Benim için ayağa kalkma ve yeni bir diyara yolculuk
etme zamanı
Time for me to just take matters into my own hands
– Gerçekten dizginleri elime alma zamanı
Once I move on from these tracks man I’ma never look
back
– Bu izlerden ilerledikten sonra dostum, asla geriye
bakmayacağım
(8 Mile Road) And I’m gone, I know right where I’m
goin
– (8 Mile Yolu) Ve ben çıktım, nereye gittiğimi
biliyorum
Sorry momma I’m grown, I must travel alone
– Üzgünüm anne ben büyüdüm, yalnız seyahat etmeliyim
Ain’t gonna follow no footsteps I’m makin my own
– Hiç bir ayak izini takip etmeyeceğim, ben
kendiminkileri yapıyorum
Only way that I know how to escape from this 8 Mile
Road
– 8 Mile Yolu’ndan kaçmanın bildiğim tek yolu
I’m walkin these train tracks, tryin to regain back
– Bu tren raylarında yürüyorum, geri kazanmaya
çalışıyorum
The spirit I had ‘fore I go back to the same crap
– Tekrar aynı saçmalığa gitmeden önce sahip olduğum
ruhumu
To the same plant, in the same pants
– Aynı fabrikaya, ve aynı pantolonla
Tryin to chase rap, gotta move ASAP
– Rap’i kovalamaya çalışıyorum, en kısa zamanda harekete
geçmeliyim
And get a new plan, momma’s got a new man
– Ve yeni bir plan yapmalıyım , annemin yeni bir erkeği
var
Poor little baby sister, she don’t understand
– Zavallı küçük kız kardeşim, anlamıyor
Sits in front of the TV, buries her nose in the pad
– TV karşısında oturup, burnunu yastığa gömüyor
And just colors until the crayon gets dull in her hand
– Ve elindeki renkli kalem sönükleşene kadar çiziyor
While she colors her big brother and mother and dad
– Büyük ağabeyini, annesini ve babasını çizerken
Ain’t no tellin what really goes on in her little head
– Minik kafasında gerçekten neler olduğunu hiç
söylemiyor
Wish I could be the daddy that neither one of us had
– Keşke ikimizin de sahip olamadığı baba olabilseydim
But I keep runnin from somethin I never wanted so bad!
– Ama herşeyden fazla istediğim şeyden kaçmaya devam ediyorum
Sometimes I get upset, cause I ain’t blew up yet
– Bazen üzülüyorum, çünkü henüz patlamadım
It’s like I grew up, but I ain’t grow these two nuts yet
– Büyüdüm gibi, ama hala cesaretimi toplayamadım
Don’t gotta rep my step, don’t got enough pep
– Adımlarımı tekrarlamamalıyım, yeteri kadar enerjim yok
The pressure’s too much man, I’m just tryin to do
what’s best
– Baskı çok fazla adamım, sadece en iyi olanı yapmaya çalışıyorum
And I try, sit alone and I cry
– Ve çabalıyorum, yalnız başıma oturup ağlıyorum
Yo I won’t tell no lie, not a moment goes by
– Hey, hiç yalan söylemeyeğim, bir dakika bile geçmiyor
ki
That I don’t pray to the sky, please I’m beggin you
God
– Gökyüzüne dua etmeyeyim, lütfen sana yalvarıyorum
tanrım
Please don’t let me be pigeon holdin no regular job
– Lütfen düzenli bir işi olmayan saf biri olmama izin
verme
Yo I hope you can hear me homie wherever you are
– Hey, umarım beni duyabilirsin ahbap, her neredeysen
Yo I’m tellin you dawg I’m bailin this trailer
tomorrow
– Hey sana söylüyorum dostum, yarın bu karavandan kurtuluyorum
Tell my mother I love her, kiss baby sister goodbye
– Anneme onu sevdiğimi söyleyip, kız kardeşime veda öpücüğü vereceğim
Say whenever you need me baby, I’m never too far
– Bana ne zaman ihtiyacın olursa bebeğim, asla çok uzakta değilim diyeceğim
But yo I gotta get out there, the only way I know
– Ve hey, buradan gitmeliyim, bildiğim tek yol
And I’ma be back for you, the second that I blow
– Ve patladığım anda senin için geri geleceğim
On everything I own, I’ll make it on my own
– Sahip olduğum herşeyi kendim kazanacağım
Off to work I go, back to this 8 Mile Road
– İşe gitmek için çıkıyorum, yine bu 8 Mile yoluna
You gotta live it to feel it, you didn’t you wouldn’t
get it
– Bunu hissetmen için yaşaman lazım, yaşamadıysan sahip
olamazsın
Or see what the big deal is, why it wasn’t the
skillest
– Ya da büyük olayın ne olduğunu göremezsin, ve neden en
iyisi değildi
To be walkin this borderline of Detroit city limits
– Detroit’in şehir sınırlarında yürüyor olmak
It’s different, it’s a certain significance, a
certificate of authenticity, you’d never even see
– Bu farklı, bu kesinlike önemli, orjinallik
sertifikası, asla görmeyi bile başaramazdın
But it’s everything to me, it’s my credibility
– Ama bu benim herşeyim, benim güvenilirliğim
You never seen heard smelled or met a real MC
– Hiç gerçek bir MC* yi görmedin, duymadın, koklamadın
ve tanımadın
Who’s incredible upon the same pedestal as me
– Aynı sütunun üzerinde benim kadar inanılmaz olan
But yet I’m still unsigned, havin a rough time
– Ama hala işsizim, zor bir dönem geçiriyorum
Sit on the porch with all my friends and kick dumb
rhymes
– Sundurmada tüm arkadaşlarımla oturup aptal kafiyeler
yapıyorum
Go to work and serve MC’s in the lunchline
– İşe gidip öğlen yemeği kuyruğundaki MC’lere hizmet
ediyorum
But when it comes crunch time, where do my punchlines
go
– Ama dönüm noktası geldiğinde, yumruk gibi dizelerim
nereye gidiyor
Who must I show, to bust my flow
– Kime göstermeliyim, flow larımı patlatmak için
Where must I go, who must I know
– Nereye gitmeliyim, kimi tanımalıyım
Or am I just another crab in the bucket
– Yoksa sadece kovadaki başka bir yengeç miyim
Cause I ain’t havin no luck with this little Rabbit so
fuck it
– Çünkü bu küçük Tavşan la hiç şansım yok, öyleyse
s.ktir et onu
Maybe I need a new outlet, I’m startin to doubt shit
– Belki başka bir çıkış yerine ihtiyacım var, bu b.ktan
şüphe etmeye başlıyorum
I’m feelin a little skeptical who I hang out with
– Kiminle takıldığım konusunda biraz şüpheci
hissediyorum
I look like a bum, yo my clothes ain’t about shit
– Bir k.ç gibi görünüyorum, kıyafetlerim bu. b.kla
ilgili değil
If the Salvation Army tryin to salvage an outfit
– Eğer Kurtuluş Ordusu bir kıyafeti kurtarmaya
çalışıyorsa
And it’s cold, tryin to travel this road
– Ve hava soğuk, bu yolda seyahat etmeye çalışırken
Plus I feel like I’m on stuck in this battlin mode
– Artı bu savaş modunda takılıp kalmışım gibi
hissediyorum
My defenses are so up, but one thing I don’t want
– Gardım tamamen düştü, ama istemediğim bir şey
Is pity from no one, the city is no fun
– Birinin bana acıması, şehir hiç eğlenceli değil
There is no sun, and it’s so dark
– Güneş yok, ve çok karanlık
Sometimes I feel like I’m just bein pulled apart
– Bazen uzaklara çekiliyormuşum gibi hissediyorum
I’m torn in my limbs, by each one of my friends
– Arkadaşlarımın her biri tarafından, kol ve
bacaklarımdan ayrılıyorum
It’s enough to make me just wanna jump out of my skin
– Bu derimi yırtıp çıkmak istemem için yeterli
Sometimes I feel like a robot, sometimes I just know
not
– Bazen bir robot gibi hissediyorum, bazen bilmiyorum
What I’m doin I just blow, my head is a stove top
– Ne yaptığımı, sadece patlıyorum, kafam sobanın üstü
gibi
I just explode, the kettle gets so hot
– İnfilak ediyorum, çaydanlık çok ısınıyor
Sometimes my mouth just overloads the ass that I don’t
got
– Bazem ağzım sahip olmadığım k.çı aşırı yüklüyor
But I’ve learned, it’s time for me to U-turn
– Ama öğrendim, benim için U-dönüşü yapma zamanı
Yo it only takes one time for me to get burned
– Hey sadece tek seferde yanıyorum
Ain’t no fallin no next time I meet a new girl
– Bundan sonra yeni bir kızla tanıştığım zaman
yıkılmayacağım
I can no longer play stupid or be immature
– Artık aptalı oynayamam ve çocukça davranamam
I got every ingredient, all I need is the courage
– Tüm muhteviyata sahibim, tek ihtiyacım olan cesaret
Like I already got the beat, all I need is the words
– Tempo şimdiden başlamış gibi, tek ihtiyacım olan
sözler
Got the urge, suddenly it’s a surge
– Dürtüye sahibim, birden bu bir dalgalanma
Suddenly a new burst of energy is occurred
– Birden yeni bir enerji patlaması gerçekleşti
Time to show these free world leaders the three and a
third
– Bu Özgür Dünya nın liderlerine 313 ün ne olduğunu
gösterme zamanı
I am no longer scared now, I’m free as a bird
– Artık korkmuyorum, bir kuş kadar özgürüm
Then I turn and cross over the median curb
– Sonra dönüp yolun ortasındaki engelin üzerinden
geçiyorum
Hit the verbs and all you see is a blur from 8 Mile
Road
– Can alıcı noktalara değiniyorum ve tek gördüğün 8 Mile
Yolu’ndan bir karaltı
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.