천진난만 청순가련
– Tianjin Körfezi Qingshun Ga-lian
새침한 척 이젠 지쳐 나
– Orospu gibi davranmaktan bıktım.
귀찮아
– Sinir bozucu.
매일 뭐 해? 어디야? 밥은? 잘 자
– Her gün ne yapıyorsun? Neredesin? Peki ya Bob? İyi geceler.
Baby 자기 여보 보고 싶어
– Bebeğim, bebeğim, seni görmek istiyorum.
다 부질없어
– Hepsi kötü.
You got me like (oh, oh, oh)
– Beni (oh, oh, oh)gibi yakaladın.
이건 아무 감동 없는 love story
– Bu dokunmadan bir aşk hikayesi
(Oh, oh, oh) 어떤 설렘도 어떤 의미도
– (Oh, oh, oh) Flört etmek yok, anlamı yok
(Oh, oh, oh) 네겐 미안하지만 I’m not sorry
– (Oh, oh, oh) Senin için üzgünüm, ama üzgün değilim
(Oh, oh, oh) 오늘부터 난 난 난
– (Oh, oh, oh) Bugünden itibaren ben ben ben
빛이 나는 솔로
– Işık ben solo
빛이 나는 솔로
– Işık ben solo
I’m goin’ solo-lo-lo-lo-lo-lo-lo
– Yalnız gidiyorum-lo-lo-lo-lo-lo-lo
I’m goin’ solo-lo-lo-lo-lo-lo-lo
– Yalnız gidiyorum-lo-lo-lo-lo-lo-lo
Used to be your girl, but nevermind that used to
– Eskiden senin kız arkadaşındı, ama boşver bunu eskiden
Let me shine, gettin’ mine, I hit you with that ddu-ddu
– Parlamama izin ver, benimkini alıyorum, sana o ddu-ddu ile vurdum
Got a lot of whatever I want, like I could lose two
– Ne istediğim çok şey var, gibi iki kaybedebilirim
Wanna find me? I be in Paris a lot, that’s beaucoup
– İster beni bulur mu? Sık sık Paris’teyim, bu beaucoup
Too cool, ooh, four-finger ring, pink on it
– Çok havalı, dört parmaklı yüzük, üzerinde pembe
Chain all ice like I could pour this drink on it
– Bu içkiyi üzerine dökebilirmişim gibi tüm buzları zincirle
Been gone and came back, comin’ for the payback
– Gitti ve geri döndü, geri ödeme için geliyor
Asked them how you like it and it’s lookin’ like they hate that
– Nasıl sevdiğini sordular ve bundan nefret ediyorlarmış gibi görünüyorlar.
W, no L’s, covered W and Elle, and it’s none left on the shelf
– W, hayır L, W ve Elle’i kapladı ve rafta hiç kalmadı.
Get in trouble by myself, solo, oh well
– Tek başıma başım belaya girsin, solo, oh iyi
All me, cross seas, Coco Chanel
– Tüm ben, çapraz denizler, Coco Chanel
Palm trees, calm breeze, living in a dollhouse
– Palmiye ağaçları, sakin esinti, bir oyuncak evinde yaşamak
I don’t need a Ken, I can watch him walk out
– Ken’e ihtiyacım yok, dışarı çıkmasını izleyebilirim.
Solo, but I got many I could thank
– Yalnız, ama teşekkür edebileceğim çok şeyim var.
You could see it in my eyes, like every time I blink
– Gözlerimde görebiliyordun, her göz kırpışımda olduğu gibi
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.