Avalon be damned
– Avalon lanetlensin
Venture foreign lands
– Girişim yabancı toprakları
I laid my sword in the sand
– Kılıcımı kuma attım
I’ve made my peace with man
– İnsanla barıştım.
They lay a violent feast
– Şiddetli bir şölen düzenliyorlar
As far as my eyes can see
– Gözlerimin görebildiği kadarıyla
I seek a Golden Fleece
– Altın Post arıyorum
One day you’ll make your peace, so
– Bir gün barışacaksın, o yüzden
Don’t tempt my hand, I’m just a man
– Elimi zorlama, ben sadece bir erkeğim.
A deadly scene, a weathered bein’
– Ölümcül bir sahne, yıpranmış bir varlık
Men must cry where soldiers lie on threatened land
– Tehdit altındaki topraklarda askerlerin yattığı yerde erkekler ağlamalı
My guns go bang
– Silahlarım patlıyor
I can make the guns go bang
– Silahları patlatabilirim.
I make all the guns go bang
– Bütün silahları patlatırım.
I can make the guns go bang
– Silahları patlatabilirim.
I make all the guns go bang
– Bütün silahları patlatırım.
Dot seventeen with the switch, it’ll change you
– Anahtarla on yediyi işaretle, seni değiştirecek.
Mama always said, “You was an angel”
– Annem hep “Sen bir melektin” derdi.
Papa got ghost but these doors, he never came through
– Babamın hayaleti var ama bu kapılardan hiç geçmedi.
He got ghost but those walls, he never came through
– Hayaleti var ama o duvarlardan hiç geçemedi.
Stain glass windows on the church, I hope they stain proof
– Kilisedeki cam pencereleri lekeleyin, umarım leke tutmaz
‘Cause when the tides change, I’m tryna stain you (Woo)
– Çünkü gelgitler değiştiğinde, seni lekelemeye çalışıyorum.
Plottin’ for revenge, dig your grave too
– İntikam için komplo kuruyorsun, mezarını da kazıyorsun.
Whatever you want engraved what your tombstone gon’ say too
– Senin mezar taşına gon’ ne kazınmış istediğini de söyledi
Crosses on the head of an angel
– Bir meleğin başındaki haçlar
Sins of the father darken the doorstep, I became you
– Babanın günahları kapıyı kararttı, ben sen oldum
Faithful to the end, woo, uh
– Sonuna kadar sadık, woo, uh
Bullets with your names drew, cock back, aim, shoot, bang
– İsimlerinle kurşunlar çekti, geri çek, nişan al, ateş et, patlat
Forever tries the fool
– Sonsuza kadar aptal çalışır
There’s nothin’ no one can do
– Hiçbir şey yapamaz kimse
Just holdin’ on when they lose
– Sadece kaybettiklerinde tutunuyorlar.
I’m makin’ red of the blues
– Mavilerin kırmızısını yapıyorum.
I dilate the stream
– Akışı genişletiyorum
Flyin’, livin’ the dream
– Uçmak, rüyayı yaşamak
Nothin’ is quite what it seems
– Aslında göründüğü gibi bir şey değil
I’m in a sky mezzanine, oh
– Göksel bir asma kattayım, oh
Don’t tempt my hand, I’m just a man
– Elimi zorlama, ben sadece bir erkeğim.
A deadly scene, a weathered bein’
– Ölümcül bir sahne, yıpranmış bir varlık
Men must cry where soldiers lie on threatened land
– Tehdit altındaki topraklarda askerlerin yattığı yerde erkekler ağlamalı
My guns go bang
– Silahlarım patlıyor
I can make the guns go bang
– Silahları patlatabilirim.
I make all the guns go bang
– Bütün silahları patlatırım.
I can make the guns go bang
– Silahları patlatabilirim.
I make all the guns go bang
– Bütün silahları patlatırım.
Nigga come alive when the guns go (Yeah)
– Silahlar gittiğinde zenci canlanır (Evet)
Aim ’em high, let the guns go (Get ’em, get ’em)
– Yükseğe nişan al, silahları bırak (Yakala, yakala)
A nigga come alive when the guns go (Yeah)
– Silahlar gittiğinde bir zenci canlanır (Evet)
Aim ’em high, let the guns go (Get ’em, get ’em, get ’em, get ’em)
– Amaç ’em yüksek, silahları (yakala onları, yakala, yakala, yakala)gidelim
Get, let the guns go (Rah, rah, rah)
– Al, silahları bırak (Rah, rah, rah)
Aim ’em high, let the guns go (Woo, woo, woo)
– Yükseğe nişan al, silahları bırak (Woo, woo, woo)
Uh-ah, let the guns go (Woo, woo, woo)
– Ah-ah, silahları bırakın (Woo, woo, woo)
Nigga aim ’em high, let the guns go
– Zenci yükseğe nişan al, silahları bırak
Fragile life
– Kırılgan yaşam
A reflection of the past we leave behind
– Geride bıraktığımız geçmişin bir yansıması
For sake of something new
– Yeni bir şey uğruna
Fractured smile
– Kırık gülümseme
Open windows to the wounds we try to hide
– Saklamaya çalıştığımız yaralara açılan pencereler
Engraved in shadowed rooms
– Gölgeli odalarda kazınmış
Bird in flight, bird in flight
– Uçuşta kuş, uçuşta kuş
Bird in flight, bird in flight
– Uçuşta kuş, uçuşta kuş
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.