When the morning came we
– Sabah olunca biz
Were cleaning incense off your
– Tütsülerinizi temizliyordunuz.
Vinyl shelf ’cause we lost track of time again
– Vinil raf çünkü yine zamanın izini kaybettik
Laughing with my feet in your lap
– Ayaklarım kucağında gülüyor
Like you were my closest friend
– Sanki en yakın arkadaşımmışsın gibi
“How’d we end up on the floor anyway?”
– “Nasıl oldu da yere düştük?”
You say
– Dersin
“Your roommate’s cheapest screw top rosé
– “Oda arkadaşının en ucuz vidalı gülü
That’s how”
– İşte böyle”
I see you every day now
– Şimdi seni her gün görüyorum
And I chose you
– Ve seni seçtim
The one I was dancing with in New York
– New York’ta dans ettiğim
No shoes
– Ayakkabı yok
Looked up at the sky and it was
– Gökyüzüne baktım ve o
The burgundy on my t-shirt when you splashed your wine into me
– Şarabını içime sıçrattığında tişörtümdeki bordo
And how the blood rushed into my cheeks, so scarlet it was
– Ve kan yanaklarıma nasıl aktı, o kadar kırmızıydı ki
The mark they saw on my collarbone
– Köprücük kemiğimde gördükleri iz
The rust that grew between telephones
– Telefonlar arasında büyüyen pas
The lips I used to call home
– Eve çağırdığım dudaklar
So scarlet, it was maroon
– Çok kırmızı, kestane rengi
When the silence came
– Sessizlik geldiğinde
We were shaking blind and hazy
– Kör ve puslu titriyorduk
How the hell did we lose sight of us again?
– Nasıl oldu da tekrar gözden kaybolduk?
Sobbing with your head in your hands
– Kafan ellerinde hıçkırarak
Ain’t that the way it always ends
– Her zaman böyle bitmez mi
You were standing hollow-eyed in the hallway
– Koridorda içi boş gözlerle duruyordun.
Carnations you had thought were roses
– Gül sandığın karanfiller
That’s us
– Bu biziz.
I feel you no matter what
– Ne olursa olsun seni hissediyorum
The rubies that I gave up
– Vazgeçtiğim yakutlar
And I lost you
– Ve seni kaybettim
The one I was dancing with in New York
– New York’ta dans ettiğim
No shoes
– Ayakkabı yok
Looked up at the sky and it was (maroon)
– Gökyüzüne baktı ve o (bordo)
The burgundy on my t-shirt when you splashed your wine into me
– Şarabını içime sıçrattığında tişörtümdeki bordo
And how the blood rushed into my cheeks, so scarlet it
– Ve kan yanaklarıma nasıl aktı, o kadar kızardı ki
Was (maroon)
– Oldu (bordo)
The mark they saw on my collarbone
– Köprücük kemiğimde gördükleri iz
The rust that grew between telephones
– Telefonlar arasında büyüyen pas
The lips I used to call home
– Eve çağırdığım dudaklar
So scarlet, it was maroon
– Çok kırmızı, kestane rengi
And I wake with your memory over me
– Ve üzerimde senin anınla uyanıyorum
That’s a real lastin’ legacy, legacy
– Bu gerçek bir son miras, miras
And I wake with your memory over me
– Ve üzerimde senin anınla uyanıyorum
That’s a real lastin’ legacy to leave
– Bu bırakılacak gerçek bir son miras
The burgundy on my t-shirt when you splashed your wine into me
– Şarabını içime sıçrattığında tişörtümdeki bordo
And how the blood rushed into my cheeks, so scarlet it
– Ve kan yanaklarıma nasıl aktı, o kadar kızardı ki
Was (maroon)
– Oldu (bordo)
The mark they saw on my collarbone
– Köprücük kemiğimde gördükleri iz
The rust that grew between telephones
– Telefonlar arasında büyüyen pas
The lips I used to call home
– Eve çağırdığım dudaklar
So scarlet it was maroon
– O kadar kırmızıydı ki kestane rengi
It was maroon
– Bordo rengiydi.
It was maroon
– Bordo rengiydi.
Taylor Swift – Maroon İngilizce Şarkı Sözleri Türkçe Anlamları
yazarı:
Etiketler:
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.