abeslik | * Abes olma durumu. |
abıhayat | * Efsanelere göre içen kimseye ölümsüzlük sağlayan bir su, bengi su. |
abıhayat içmiş | * yaşıçok ilerlemişolduğu hâlde genç görünen (kimse). |
abıkevser | * Cennette bulunduğuna inanılan Kevser ırmağının adı. |
abıru | * Yüz suyu. * Irz, namus, şeref, haysiyet. |
abide | * Anıt. |
abideleşme | * Anıtlaşma. |
abideleşmek | * Anıtlaşmak. |
abideleştirme | * Anıtlaştırmak işi. |
abideleştirmek | * Anıtlaştırmak. |
abidemsi | * Anıt benzeri. |
abidevî | * Anıtla ilgili, anıtsal, anıta benzer, anıt gibi. |
abis | * Okyanusların çok derin yeri ve daha özel olarak, güneş ışığının erişemediği kesim. |
abiye | * Bayanların özel gecelerde giydiği şık giysi veya tuvalet. |
abla | * Bir kimsenin kendinden büyük olan kız kardeşi. * Büyük kız kardeşgibi saygıve sevgi gösterilen kız veya kadın. * Genel ev veya randevu evi işletmecisi kadın, çaça, mama. |
ablak | * Yayvan ve dolgun yüz veya yüzü böyle olan (kimse). |
ablakça | * Ablak gibi, ablak tarzında. |
ablaklık | * Ablak olma durumu. |
ablalık | * Abla olma durumu. |
ablalık etmek | * abla gibi yakın ve koruyucu davranışta bulunmak. |
ablâtif | * Çıkma durumu. |
ablatya | * Uzunluğu 150, genişliği 4-10 kulaç olan bir balık ağı. |
abli | * Yarım serenleri sağa, sola veya ortaya çevirmek için bunların ucuna bağlı bulunan donanım. |
abliyi kaçırmak (veya bırakmak) | * şaşırmak, soğuk kanlılığınıyitirmek, ipin ucunu kaçırmak. |
abluka | * Bir ülkenin veya bir yerin dışdünya ile olan her türlü bağlantısınıkuvvet kullanarak kesme, kuşatma, ihata. |
abluka altında tutmak | * ablukayı devam ettirmek. |
abluka etmek | * genellikle denizden kuşatmak. * etrafını çevirmek, bulunduğu yerden ayırmak. |
ablukaya almak | * Bkz. abluka etmek. |
ablukayı kaldırmak | * abluka kararından ve uygulamasından vazgeçmek. |
ablukayı yarmak | * abluka bölgesini zor kullanarak yarıp geçmek. |
abone | * Önceden ödemede bulunarak süreli yayınlara alıcı olma işi. * Peşin para ile bir şeye belli bir süre için alıcı olan kimse. * Bir yere gitmeyi alışkanlık hâline getirmek. |
abone etmek | * peşin para ile belli bir süre için bir şeyi sürekli olarak almayı sağlamak. |
abone olmak | * peşin para ile belli bir süre için bir şeyi sürekli olarak almayı önceden üstlenmek. |
abone yapmak | * abone olmayı sağlamak.. |
abonelik | * Abone veya aboneler için kullanılabilecek kadar olan. |
abonman | * Bir satıcıveya kamu kuruluşu ile alıcılar arasında yapılan anlaşma. |
aborda | * Bir deniz teknesinin başka bir tekneye, bir iskeleye veya bir rıhtıma yanınıvererek yanaşması. |
aborda etmek | * (gemi için) yanlamasına yanaşmak. |
abra | * Bozuk teraziyi dengelemek için hafif gelen kefeye konulan taş, demir, çivi gibi ağırlık, dara. * Bir değiştokuşta üste verilen şey. |
abrakadabra | * Eski çağlarda bazı hastalıklara iyi geldiğine inanılan büyülü söz. * Sihirbazların sıkça kullandığı büyülü söz. |
abrama | * Abramak işi, idare. |
abramak | * (deniz taşıtları için) Yönetmek, idare etmek. |
abraş | * Alaca benekli. * (bitki yapraklarında) Klorofil azlığından dolayıaçık renkte lekeleri olan. * Çilli, çopur yüzlü, açık renk gözlü, çapar. * Deseni ve atkısı bozuk halı. * Çarpık, eğri, düzgün olmayan. * Ters, kaba, görgüsüz. |
abril | * Nisan, april. |
abstraksiyonizm | * Bkz. soyutçuluk. |
abstre | * Soyut, somut karşıtı, mücerret. |
abstre sayı | * Bkz. soyut sayı. |
absürt | * Saçma. |
absürt tiyatro | * Bkz. saçma tiyatro. |
abu | * Şaşma ve korku bildirir. |
Kategoriler