acıyıcı | * Acıma duygusu olan (kimse). |
acıyış | * Acımak işi veya biçimi. |
acibe | * Hiç görülmemiş, alışılmamış, şaşılacak veya yadırganacak şey. |
acil | * İvedi, ivedili. |
acil servis | * (hastanelerde) Vakit yitirilmeden bakılması gereken hastaların ilk tedavilerinin yapıldığı yer. |
acil şifalar dilemek | * hastanın kısa sürede iyileşmesi dileğinde bulunmak. |
acilen | * Hemen, hiç zaman yitirmeden, tez elden, gecikmeden, ivedilikle. |
aciyo | * Bkz. acyo. |
aciz | * Gücü bir işe yetmez olanın durumu, güçsüzlük. * Beceriksizlik. * Birinin borcunu vaktinde ödeyememesi durumu. |
âciz | * Gücü bir işe yetmez olan, güçsüz. * Beceriksiz. |
âciz kalmak | * çok uğraşmaya rağmen o işi yapamamak. |
âcizane | * Söz söyleyen kimsenin kendi yaptıklarınıabartmamak için kullandığı “acizlere yakışacak biçimde” anlamında bir nezaket sözü. |
âcizleri | * Alçak gönüllülük göstermek için “ben” zamiri yerine kullanılan bir söz. |
âcizlik | * Beceriksizlik, güçsüzlük. |
acube | * Tuhaf kimse. |
acul | * Tez canlı, içi tez, ivecen. * Hızlı, çabuk. |
acun | * Dünya. |
acur | * Bkz. ajur. |
acur | * Kabakgillerden, kabuğu çizgili ve tüylü, sarımtırak, yeşil veya sarı, üzeri yeşil lekeli, irice bir çeşit hıyar (Cucumis flexuosus). |
acurlu | * Bkz. ajurlu. |
acuze | * Huysuz, çirkin, yaşlıkadın, cadıkarı. |
acyo | * Herhangi bir paranın gerçek değeriyle sürüm değeri arasında veya bir ticaret senedinin üzerinde yazılı miktar ile indirimden sonraki tutarıarasında doğan fark. * Bir ticaret senedinin yenilenmesinde alınan komisyon. * Senetli kredi işlemlerinde bankaların yaptıklarıtahsilât. |
acyocu | * Borsa veya piyasada tahvil için çeşitli hileler uygulayan, dolaplar çeviren kimse. |
acz içinde olmak | * gücü yetmemek, becerememek. |
acze düşmek | * çaresiz kalmak, elinden birşey gelmemek. |
aç | * Yemek yeme ihtiyacı olan veya yemesi gereken, tok karşıtı. * Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. * Gözü doymaz, haris. * Çok istekli, çok hevesli. * Karnıdoymamışolarak. |
-aç / -eç | * İsimden isim ve sıfat yapma eki: bakr-aç, top-aç, kır-aç vb. * Fiilden sıfat yapma eki: gül-eç vb. * Fiilden isim yapma eki: tıka-ç, say-aç, sür-eç vb. |
aç acına | * aç olarak, bir şey yemeden. |
aç açık kalmak | * yoksulluk içinde, evsiz barksız kalmak. |
aç ayı oynamaz | * kendisinden iş beklenilen kimseden emeğinin karşılığıesirgenmemelidir. |
aç bırakmak | * yiyecek vermemek veya karnınıdoyurmasına engel olmak. |
aç bîilâç | * Sürekli olarak aç ve bakımsız. * Sürekli olarak aç ve bakımsız. |
aç doymam, tok acıkmam sanır | * aç insan elde ettiğinden çoğunu ister, varlıklı insan ise var olanla yetinir gibi görünür. |
aç doyurmak | * yoksulları beslemek. |
aç gezmektense tok ölmek yeğdir | * yoksulluk ölümden de beterdir. |
aç göz | * Gözü aç, doymaz, tamahkâr, haris. |
aç gözlü | * Mala veya yiyecek içecek şeylere doymak bilmeyen, gözü aç, doymaz, tamahkâr, haris, camgöz. |
aç gözlü | * karşıtı. |
aç gözlülük | * Aç gözlü olma durumu veya aç gözlüye yakışacak davranış, doymazlık, tamahkârlık, tamah. |
aç gözlülük | * karşıtı. |
aç gözlülük etmek | * bir şeye karşıaşırı istek duymak, doyumsuzca davranmak, tamahkârlık etmek. |
aç gözünü, açarlar gözünü | * “uğraşılarda uyanık bulunmak gerekir, yoksa umulmadık bir anda büyük zararlarla yüz yüze gelirsin” anlamında kullanılır. |
aç kalmak | * karnınıdoyuramamak. * yoksulluğa düşmek. |
aç karnına | * mide boşken henüz birşey yiyip içmemişken. |
aç kurt gibi (yemek, üşüşmek veya saldırmak) | * büyük bir istekle. |
aç susuz kalmak | * yoksulluktan yaşayamayacak bir duruma gelmek, yoksul bir duruma düşmek. |
aç tavuk kendini arpa ambarında sanır | * insanlar, yokluğunu, yoksulluğunu çektikleri şeyler için olmayacak hayaller, düşler kurar. |
açacak | * Açmaya yarayan araç. * Anahtar. |
açalya | * Kokusuz, güzel renkli çiçekler açan bir bitki, açelya, azelya. |
açan | * Açmak işini yapan. * Oynak kemiklerin arasındaki açıları genişletmeye yarayan kasların genel adı, büken karşıtı. |
Kategoriler