Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 7

acıyıcı * Acıma duygusu olan (kimse).
acıyış * Acımak işi veya biçimi.
acibe * Hiç görülmemiş, alışılmamış, şaşılacak veya yadırganacak şey.
acil * İvedi, ivedili.
acil servis * (hastanelerde) Vakit yitirilmeden bakılması gereken hastaların ilk tedavilerinin yapıldığı yer.
acil şifalar dilemek * hastanın kısa sürede iyileşmesi dileğinde bulunmak.
acilen * Hemen, hiç zaman yitirmeden, tez elden, gecikmeden, ivedilikle.
aciyo * Bkz. acyo.
aciz * Gücü bir işe yetmez olanın durumu, güçsüzlük.
* Beceriksizlik.
* Birinin borcunu vaktinde ödeyememesi durumu.
âciz * Gücü bir işe yetmez olan, güçsüz.
* Beceriksiz.
âciz kalmak * çok uğraşmaya rağmen o işi yapamamak.
âcizane * Söz söyleyen kimsenin kendi yaptıklarınıabartmamak için kullandığı “acizlere yakışacak biçimde”
anlamında bir nezaket sözü.
âcizleri * Alçak gönüllülük göstermek için “ben” zamiri yerine kullanılan bir söz.
âcizlik * Beceriksizlik, güçsüzlük.
acube * Tuhaf kimse.
acul * Tez canlı, içi tez, ivecen.
* Hızlı, çabuk.
acun * Dünya.
acur * Bkz. ajur.
acur * Kabakgillerden, kabuğu çizgili ve tüylü, sarımtırak, yeşil veya sarı, üzeri yeşil lekeli, irice bir çeşit hıyar
(Cucumis flexuosus).
acurlu * Bkz. ajurlu.
acuze * Huysuz, çirkin, yaşlıkadın, cadıkarı.
acyo * Herhangi bir paranın gerçek değeriyle sürüm değeri arasında veya bir ticaret senedinin üzerinde yazılı
miktar ile indirimden sonraki tutarıarasında doğan fark.
* Bir ticaret senedinin yenilenmesinde alınan komisyon.
* Senetli kredi işlemlerinde bankaların yaptıklarıtahsilât.
acyocu * Borsa veya piyasada tahvil için çeşitli hileler uygulayan, dolaplar çeviren kimse.
acz içinde olmak * gücü yetmemek, becerememek.
acze düşmek * çaresiz kalmak, elinden birşey gelmemek.
* Yemek yeme ihtiyacı olan veya yemesi gereken, tok karşıtı.
* Yiyecek bulamayan, yoksul kimse.
* Gözü doymaz, haris.
* Çok istekli, çok hevesli.
* Karnıdoymamışolarak.
-aç / -eç * İsimden isim ve sıfat yapma eki: bakr-aç, top-aç, kır-aç vb.
* Fiilden sıfat yapma eki: gül-eç vb.
* Fiilden isim yapma eki: tıka-ç, say-aç, sür-eç vb.
aç acına * aç olarak, bir şey yemeden.
aç açık kalmak * yoksulluk içinde, evsiz barksız kalmak.
aç ayı oynamaz * kendisinden iş beklenilen kimseden emeğinin karşılığıesirgenmemelidir.
aç bırakmak * yiyecek vermemek veya karnınıdoyurmasına engel olmak.
aç bîilâç * Sürekli olarak aç ve bakımsız.
* Sürekli olarak aç ve bakımsız.
aç doymam, tok acıkmam sanır * aç insan elde ettiğinden çoğunu ister, varlıklı insan ise var olanla yetinir gibi görünür.
aç doyurmak * yoksulları beslemek.
aç gezmektense tok ölmek yeğdir * yoksulluk ölümden de beterdir.
aç göz * Gözü aç, doymaz, tamahkâr, haris.
aç gözlü * Mala veya yiyecek içecek şeylere doymak bilmeyen, gözü aç, doymaz, tamahkâr, haris, camgöz.
aç gözlü * karşıtı.
aç gözlülük * Aç gözlü olma durumu veya aç gözlüye yakışacak davranış, doymazlık, tamahkârlık, tamah.
aç gözlülük * karşıtı.
aç gözlülük etmek * bir şeye karşıaşırı istek duymak, doyumsuzca davranmak, tamahkârlık etmek.
aç gözünü, açarlar gözünü * “uğraşılarda uyanık bulunmak gerekir, yoksa umulmadık bir anda büyük zararlarla yüz yüze gelirsin”
anlamında kullanılır.
aç kalmak * karnınıdoyuramamak.
* yoksulluğa düşmek.
aç karnına * mide boşken henüz birşey yiyip içmemişken.
aç kurt gibi (yemek, üşüşmek veya saldırmak) * büyük bir istekle.
aç susuz kalmak * yoksulluktan yaşayamayacak bir duruma gelmek, yoksul bir duruma düşmek.
aç tavuk kendini arpa ambarında sanır * insanlar, yokluğunu, yoksulluğunu çektikleri şeyler için olmayacak hayaller, düşler kurar.
açacak * Açmaya yarayan araç.
* Anahtar.
açalya * Kokusuz, güzel renkli çiçekler açan bir bitki, açelya, azelya.
açan * Açmak işini yapan.
* Oynak kemiklerin arasındaki açıları genişletmeye yarayan kasların genel adı, büken karşıtı.

Bir yanıt yazın