açıölçer | * Bkz. iletki. |
açısal | * Açı ile ilgili. |
açısal bölge | * Açı ile iç bölgesinin birleşiminden oluşan düzlem parçası. |
açısal çap | * Ay ve Güneşgibi gök cisimlerinin iki doğrusu arasındaki açı. |
açısal hız | * Hareket eden bir cismi duran bir noktaya birleştiren doğru parçasının birim zamanda taradığı açı. |
açısal ivme | * Açısal hızın birim zamanda değişen niceliği. |
açısal sapma | * Belli bir açıdüzeyinde gerçekleşen sapma. |
açısal uzaklık | * Gök cisimlerinin (yıldız veya gezegen) birbirlerinin karşılaşma düzlemine göre uzaklığı. |
açısal yol | * Hareket eden cismin birim zamanda gözlemciye göre aldığı yol. |
açış | * Açmak işi veya biçimi. * Bir kuruluşu çalışmaya başlatma. |
açışkonuşması | * Herhangi bir toplantıyı başlatmak için yapılan ilk konuşma. |
açıt | * Bir duvarda açık bırakılmış bulunan kapı, pencere, kemerleme benzeri açıklık. |
açkı | * Bir cismin yüzeyi üzerinde sert bir madde veya bir araç sürterek onu düzleştirip parlatma, perdah. * Demircilikte delik büyütmekte kullanılan araç. * Anahtar ve her türlü açma aracı. |
açkıcı | * Açkıyapan (kimse), perdahçı. * Anahtarcı. |
açkılama | * Açkılamak işi. |
açkılamak | * Açkı ile parlatmak. |
açkılanma | * Açkılanmak işi. |
açkılanmak | * Açkıyapılmak, perdahlanmak. |
açkılatma | * Açkılatmak işi. |
açkılatmak | * Açkı işi yaptırmak, perdahlatmak. |
açkılı | * Açkıyapılmış, perdahlanmış, perdahlı. |
açkısız | * Açkıyapılmamış, perdahlanmamış, perdahsız. |
açlığıöldürmek | * açlık hissini geçiştirmek, yatıştırmak. |
açlık | * Aç olma durumu. * Kıtlık. * Yoksulluk. * Aşırı istek içinde bulunmak. |
açlık çekmek | * yoksulluk içinde bulunmak. |
açlık grevi | * Kendisine veya başkalarına yapılan bir haksızlığıprotesto için bir kimsenin aç durarak gösterdiği tepki. |
açlıktan gözü (veya gözleri) kararmak (veya dönmek) | * çok acıkmak. |
açlıktan imanı gevremek | * çok acıkmak. |
açlıktan nefesi kokmak | * yoksulluk içinde bulunmak. |
açlıktan ölmek | * dayanılmaz derecede acıkmak, çok acıkmak. |
açlıktan ölmeyecek kadar | * (yiyecek, içecek için) pek az (yemek, içmek). * gereğinden az. |
açma | * Açmak işi. * Orman içinde ağaç kesme veya yakma yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi. * Bir çeşit susamsız, kalınca yağlısimit. |
açmacı | * Açma yapan veya satan kimse. |
açmak | * Bir şeyi kapalıdurumdan kurtarmak. * Bir şeyin kapağınıveya örtüsünü kaldırmak. * Engeli kaldırmak. * Sarılmış, katlanmış, örtülmüşveya iliklenmişolan şeyleri bu durumdan kurtarmak. * Oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak. * Tıkalı bir şeyi, bu durumdan kurtarmak. * Çevresini genişletmek. * Birbirinden uzaklaştırmak. * Yarmak. * Düğümü veya dolaşmış bir şeyi çözmek. * Bir kuruluşu, bir işyerini, bir yeri işler veya ilk defa kullanılır duruma getirmek. * Bir aygıtı, bir düzeni vb.lerini çalışır duruma getirmek. * Alışverişi başlatmak. * Rengin koyuluğunu azaltmak. * Yakışmak, güzel göstermek. * Ferahlık vermek. * Bir konu ile ilgili konuşmak. * Savaşla almak, fethetmek. * Avunmak veya danışmak için söylemek. * Yapmak, düzenlemek. * Ayırmak, tahsis etmek. * Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek. * Görünür duruma getirmek. * (hava için) Bulutların dağılmasıyla gök yüzü aydınlanmak. * Geçit vermek. * İçini dökmek. |
açmalık | * Kiri çıkarmak veya eşyayı iyice temizlemek için kullanılan her türlü madde. |
açmaz | * Satranç oyununda şahıkoruyan taşlardan birinin yerinden oynatılmamasıdurumu. * İçinden zor çıkılır durum. * (tulûatta) Karşısındakine bir nükte veya tekerleme söyleme kolaylığınıveren söz. |
açmaz halatı | * Gemilerin limana bağlanmasıve sahilden esecek rüzgârla rıhtımdan uzaklaşmaması için kıyıya dikine bağlanan halat. |
açmaza düşmek | * içinden çıkılması güç durumda kalmak. |
açmaza getirmek (veya düşürmek) | * düzen, hile yapmak, bir kimseyi oyuna getirmek, zor duruma sokmak. |
açmazlık | * Açmaz olma durumu. * Ağzıpek sıkı olma durumu, ketumiyet. |
açtıağzını, yumdu gözünü | * öfkelenerek veya kızarak ağır sözler söyledi. |
açtırma | * Açtırmak işi. |
açtırma kutuyu, söyletme kötüyü | * kötü konuşabilecek birine, bildiklerini açıklama fırsatıverilmemesi gerektiğini öğütler. |
açtırmak | * Açmak işini yaptırmak. |
ad | * Bir kimseyi, bir şeyi anlatmaya, tanımlamaya, açıklamaya, bildirmeye yarayan söz, isim: Çocuk, kedi, ağaç, düşünce, iyilik, Ahmet, Ertuğrul birer addır. * Herkesçe tanınmışveya işitilmişolma durumu, ün, nam, şöhret. * Anılacak değer, önem. * İsim. |
ad | * Sayma, sayılma. |
ad almak | * kendisine ad verilmek. * ün kazanma. |
ad bilimi | * Özel adlar üzerinde duran ve özel adlarıköken bilgisi, tarihî gelişme, dil ve kültür sorunlarıaçısından inceleyen bilim dalı. |
ad cümlesi | * Bkz. isim cümlesi. |
ad çekilmek | * ad çekmek işi yapılmak. |
Kategoriler