Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 11

açıölçer * Bkz. iletki.
açısal * Açı ile ilgili.
açısal bölge * Açı ile iç bölgesinin birleşiminden oluşan düzlem parçası.
açısal çap * Ay ve Güneşgibi gök cisimlerinin iki doğrusu arasındaki açı.
açısal hız * Hareket eden bir cismi duran bir noktaya birleştiren doğru parçasının birim zamanda taradığı açı.
açısal ivme * Açısal hızın birim zamanda değişen niceliği.
açısal sapma * Belli bir açıdüzeyinde gerçekleşen sapma.
açısal uzaklık * Gök cisimlerinin (yıldız veya gezegen) birbirlerinin karşılaşma düzlemine göre uzaklığı.
açısal yol * Hareket eden cismin birim zamanda gözlemciye göre aldığı yol.
açış * Açmak işi veya biçimi.
* Bir kuruluşu çalışmaya başlatma.
açışkonuşması * Herhangi bir toplantıyı başlatmak için yapılan ilk konuşma.
açıt * Bir duvarda açık bırakılmış bulunan kapı, pencere, kemerleme benzeri açıklık.
açkı * Bir cismin yüzeyi üzerinde sert bir madde veya bir araç sürterek onu düzleştirip parlatma, perdah.
* Demircilikte delik büyütmekte kullanılan araç.
* Anahtar ve her türlü açma aracı.
açkıcı * Açkıyapan (kimse), perdahçı.
* Anahtarcı.
açkılama * Açkılamak işi.
açkılamak * Açkı ile parlatmak.
açkılanma * Açkılanmak işi.
açkılanmak * Açkıyapılmak, perdahlanmak.
açkılatma * Açkılatmak işi.
açkılatmak * Açkı işi yaptırmak, perdahlatmak.
açkılı * Açkıyapılmış, perdahlanmış, perdahlı.
açkısız * Açkıyapılmamış, perdahlanmamış, perdahsız.
açlığıöldürmek * açlık hissini geçiştirmek, yatıştırmak.
açlık * Aç olma durumu.
* Kıtlık.
* Yoksulluk.
* Aşırı istek içinde bulunmak.
açlık çekmek * yoksulluk içinde bulunmak.
açlık grevi * Kendisine veya başkalarına yapılan bir haksızlığıprotesto için bir kimsenin aç durarak gösterdiği tepki.
açlıktan gözü (veya gözleri) kararmak (veya dönmek) * çok acıkmak.
açlıktan imanı gevremek * çok acıkmak.
açlıktan nefesi kokmak * yoksulluk içinde bulunmak.
açlıktan ölmek * dayanılmaz derecede acıkmak, çok acıkmak.
açlıktan ölmeyecek kadar * (yiyecek, içecek için) pek az (yemek, içmek).
* gereğinden az.
açma * Açmak işi.
* Orman içinde ağaç kesme veya yakma yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi.
* Bir çeşit susamsız, kalınca yağlısimit.
açmacı * Açma yapan veya satan kimse.
açmak * Bir şeyi kapalıdurumdan kurtarmak.
* Bir şeyin kapağınıveya örtüsünü kaldırmak.
* Engeli kaldırmak.
* Sarılmış, katlanmış, örtülmüşveya iliklenmişolan şeyleri bu durumdan kurtarmak.
* Oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak.
* Tıkalı bir şeyi, bu durumdan kurtarmak.
* Çevresini genişletmek.
* Birbirinden uzaklaştırmak.
* Yarmak.
* Düğümü veya dolaşmış bir şeyi çözmek.
* Bir kuruluşu, bir işyerini, bir yeri işler veya ilk defa kullanılır duruma getirmek.
* Bir aygıtı, bir düzeni vb.lerini çalışır duruma getirmek.
* Alışverişi başlatmak.
* Rengin koyuluğunu azaltmak.
* Yakışmak, güzel göstermek.
* Ferahlık vermek.
* Bir konu ile ilgili konuşmak.
* Savaşla almak, fethetmek.
* Avunmak veya danışmak için söylemek.
* Yapmak, düzenlemek.
* Ayırmak, tahsis etmek.
* Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek.
* Görünür duruma getirmek.
* (hava için) Bulutların dağılmasıyla gök yüzü aydınlanmak.
* Geçit vermek.
* İçini dökmek.
açmalık * Kiri çıkarmak veya eşyayı iyice temizlemek için kullanılan her türlü madde.
açmaz * Satranç oyununda şahıkoruyan taşlardan birinin yerinden oynatılmamasıdurumu.
* İçinden zor çıkılır durum.
* (tulûatta) Karşısındakine bir nükte veya tekerleme söyleme kolaylığınıveren söz.
açmaz halatı * Gemilerin limana bağlanmasıve sahilden esecek rüzgârla rıhtımdan uzaklaşmaması için kıyıya dikine
bağlanan halat.
açmaza düşmek * içinden çıkılması güç durumda kalmak.
açmaza getirmek (veya düşürmek) * düzen, hile yapmak, bir kimseyi oyuna getirmek, zor duruma sokmak.
açmazlık * Açmaz olma durumu.
* Ağzıpek sıkı olma durumu, ketumiyet.
açtıağzını, yumdu gözünü * öfkelenerek veya kızarak ağır sözler söyledi.
açtırma * Açtırmak işi.
açtırma kutuyu, söyletme kötüyü * kötü konuşabilecek birine, bildiklerini açıklama fırsatıverilmemesi gerektiğini öğütler.
açtırmak * Açmak işini yaptırmak.
ad * Bir kimseyi, bir şeyi anlatmaya, tanımlamaya, açıklamaya, bildirmeye yarayan söz, isim: Çocuk, kedi, ağaç,
düşünce, iyilik, Ahmet, Ertuğrul birer addır.
* Herkesçe tanınmışveya işitilmişolma durumu, ün, nam, şöhret.
* Anılacak değer, önem.
* İsim.
ad * Sayma, sayılma.
ad almak * kendisine ad verilmek.
* ün kazanma.
ad bilimi * Özel adlar üzerinde duran ve özel adlarıköken bilgisi, tarihî gelişme, dil ve kültür sorunlarıaçısından
inceleyen bilim dalı.
ad cümlesi * Bkz. isim cümlesi.
ad çekilmek * ad çekmek işi yapılmak.

Bir yanıt yazın