Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 39

aklında tutmak * öğrenmek, bellemek.
* unutmamak.
aklından çıkarmamak * devamlıhatırlamak, hiç unutmamak.
aklından çıkmak * unutmak.
aklından geçirmek * bir şey yapmayıdüşünmek, tasarlamak.
aklından geçmek * düşünmek.
aklından tutmak * bir şey düşünmek.
aklından zoru olmak * arada bir durum ve şartların gerektirdiği gibi davranmamak.
aklını(bir şeyle) bozmak * bir şey üzerine düşerek hep onunla uğraşıp durmak.
aklını başına almak (veya toplamak, devşirmek) * akılsızca davranışlarda bulunmaktan kendini kurtarmak.
aklını başından almak * düşünemeyecek bir duruma getirmek, çok şaşırtmak.
aklını başka yere vermek * konuşulan konudan başka bir şey düşünür olmak.
aklınıçalmak * ilgisini aşırıderecede çekmek.
aklını çelmek * niyetinden, kararından caydırmak.
* ayartmak, baştan çıkarmak.
aklınıkaçırmak * delirmek.
* gereksiz, yersiz işyapmak.
aklını oynatmak * çıldırmak.
* akıl dışı işler yapmak.
aklınıpeynir ekmekle yemek * şaşkınca ve akılsızca işler yapmak.
aklınışaşırmak * yerinde olmayan bir işyapmak, yersiz düşünmek.
aklınıtakmak * sürekli olarak aklı bir şeyle uğraşmak.
aklının köşesinden geçmemek * hiçbir zaman düşünmemek.
aklının terazisi bozulmak * akıllıca olmayan davranışlarda bulunacak bir duruma düşmek.
aklınla bin yaşa * akla yakın görülmeyen bir düşünce ileri sürene söylenir.
aklıselim * Sağduyu.
aklî * Akılla ilgili, akla dayanan.
akliyat * Akıl yolu ile kazanılan bilgiler.
akliye * Akıl hastalıkları ile ilgili hekimlik kolu.
* Akıl hastalıkları ile ilgili hastahane bölümü.
* Akılcılık, usçuluk, rasyonalizm.
akliyeci * Akıl hastalıklarıuzmanı.
akma * Akmak işi.
* Reçine, çam sakızı, akındırık.
akma hançer * Ortası oluklu hançer.
akma sınırı * Malzemenin belirli bir gerilme uygulanmasıyla sınırlıve kalıcıdeformasyona uğramasıveya belirlenen
toplam uzamaya maruz kalmasıdurumundaki mukavemeti.
akmak * (sıvımaddeler veya çok ince taneli katımaddeler için) Bir yerden başka bir yere doğru gitmek.
* (bu gibi maddeler) Aşağıya, yere düşmek.
* (sıvı bir madde için) Bir yerden çıkmak.
* (bir kap veya bir yer) İçindeki veya üstündeki sıvıyısızdırmak.
* Çabucak savuşmak; ortadan kaybolmak.
* Art arda ve toplu olarak gitmek.
* (kumaşiçin) Yıpranıp iplikleri erimeye başlamak.
* (zaman için) Çabuk geçmek.
* (boya için) Birbirine karışmak.
* Karışmak, katılmak.
* Sürüp gitmek.
akmantar * Tadı güzel ve besleyici bir tür mantar, keçi mantarı(Agaricus campestris).
akmasa da damlar * çok değilse bile, az çok bir gelir veya kazanç sağlar.
akmaz * Durgun su, gölet.
akompanyatör * Bir parça çalındığızaman ses veya bir âletle ona katılan kimse, eşlik eden.
akonitin * Boğan otundan çıkarılan ve hekimlikte kullanılan zehirli bir madde.
akont * Bir borca karşılık, hesabıdaha sonra görülmek üzere yapılan kısmî ödeme.
akordeon * Üstündeki düğmelere veya tuşlara basarak, metal dilcikleri titretme yolu ile çalınan körüklü, elde taşınabilir
bir çalgı.
* Kumaşlarda makine ile yapılmışkırma.
akordeoncu * Akordeon çalan kimse.
akordiyon * Bkz. akordeon.
akordiyoncu * Bkz. akordeoncu.
akordu bozuk * Birbirini tutmayan, uyumsuz, akortsuz.
akort * Bir çalgıyıdoğru ses vermesi için ayarlama.
* Armoniyi sağlayan seslerin birleşmesi.
akort etmek * çalgıların seslerini ayarlamak, düzenlemek.
akort yapmak * çalgıların tellerini, ses veren araçlarınıayarlamak.
akortçu * Piyano ve org gibi müzik aletlerini ayarlamayımeslek edinmişkimse.
akortlama * Akortlamak işi.
akortlanma * Akortlanmak işi.
akortlanmak * Akortlanmak işi yapılmak.
akortlatma * Akortlatmak işi.
akortlatmak * Akortlamak işini yaptırmak.

Bir yanıt yazın