aklında tutmak | * öğrenmek, bellemek. * unutmamak. |
aklından çıkarmamak | * devamlıhatırlamak, hiç unutmamak. |
aklından çıkmak | * unutmak. |
aklından geçirmek | * bir şey yapmayıdüşünmek, tasarlamak. |
aklından geçmek | * düşünmek. |
aklından tutmak | * bir şey düşünmek. |
aklından zoru olmak | * arada bir durum ve şartların gerektirdiği gibi davranmamak. |
aklını(bir şeyle) bozmak | * bir şey üzerine düşerek hep onunla uğraşıp durmak. |
aklını başına almak (veya toplamak, devşirmek) | * akılsızca davranışlarda bulunmaktan kendini kurtarmak. |
aklını başından almak | * düşünemeyecek bir duruma getirmek, çok şaşırtmak. |
aklını başka yere vermek | * konuşulan konudan başka bir şey düşünür olmak. |
aklınıçalmak | * ilgisini aşırıderecede çekmek. |
aklını çelmek | * niyetinden, kararından caydırmak. * ayartmak, baştan çıkarmak. |
aklınıkaçırmak | * delirmek. * gereksiz, yersiz işyapmak. |
aklını oynatmak | * çıldırmak. * akıl dışı işler yapmak. |
aklınıpeynir ekmekle yemek | * şaşkınca ve akılsızca işler yapmak. |
aklınışaşırmak | * yerinde olmayan bir işyapmak, yersiz düşünmek. |
aklınıtakmak | * sürekli olarak aklı bir şeyle uğraşmak. |
aklının köşesinden geçmemek | * hiçbir zaman düşünmemek. |
aklının terazisi bozulmak | * akıllıca olmayan davranışlarda bulunacak bir duruma düşmek. |
aklınla bin yaşa | * akla yakın görülmeyen bir düşünce ileri sürene söylenir. |
aklıselim | * Sağduyu. |
aklî | * Akılla ilgili, akla dayanan. |
akliyat | * Akıl yolu ile kazanılan bilgiler. |
akliye | * Akıl hastalıkları ile ilgili hekimlik kolu. * Akıl hastalıkları ile ilgili hastahane bölümü. * Akılcılık, usçuluk, rasyonalizm. |
akliyeci | * Akıl hastalıklarıuzmanı. |
akma | * Akmak işi. * Reçine, çam sakızı, akındırık. |
akma hançer | * Ortası oluklu hançer. |
akma sınırı | * Malzemenin belirli bir gerilme uygulanmasıyla sınırlıve kalıcıdeformasyona uğramasıveya belirlenen toplam uzamaya maruz kalmasıdurumundaki mukavemeti. |
akmak | * (sıvımaddeler veya çok ince taneli katımaddeler için) Bir yerden başka bir yere doğru gitmek. * (bu gibi maddeler) Aşağıya, yere düşmek. * (sıvı bir madde için) Bir yerden çıkmak. * (bir kap veya bir yer) İçindeki veya üstündeki sıvıyısızdırmak. * Çabucak savuşmak; ortadan kaybolmak. * Art arda ve toplu olarak gitmek. * (kumaşiçin) Yıpranıp iplikleri erimeye başlamak. * (zaman için) Çabuk geçmek. * (boya için) Birbirine karışmak. * Karışmak, katılmak. * Sürüp gitmek. |
akmantar | * Tadı güzel ve besleyici bir tür mantar, keçi mantarı(Agaricus campestris). |
akmasa da damlar | * çok değilse bile, az çok bir gelir veya kazanç sağlar. |
akmaz | * Durgun su, gölet. |
akompanyatör | * Bir parça çalındığızaman ses veya bir âletle ona katılan kimse, eşlik eden. |
akonitin | * Boğan otundan çıkarılan ve hekimlikte kullanılan zehirli bir madde. |
akont | * Bir borca karşılık, hesabıdaha sonra görülmek üzere yapılan kısmî ödeme. |
akordeon | * Üstündeki düğmelere veya tuşlara basarak, metal dilcikleri titretme yolu ile çalınan körüklü, elde taşınabilir bir çalgı. * Kumaşlarda makine ile yapılmışkırma. |
akordeoncu | * Akordeon çalan kimse. |
akordiyon | * Bkz. akordeon. |
akordiyoncu | * Bkz. akordeoncu. |
akordu bozuk | * Birbirini tutmayan, uyumsuz, akortsuz. |
akort | * Bir çalgıyıdoğru ses vermesi için ayarlama. * Armoniyi sağlayan seslerin birleşmesi. |
akort etmek | * çalgıların seslerini ayarlamak, düzenlemek. |
akort yapmak | * çalgıların tellerini, ses veren araçlarınıayarlamak. |
akortçu | * Piyano ve org gibi müzik aletlerini ayarlamayımeslek edinmişkimse. |
akortlama | * Akortlamak işi. |
akortlanma | * Akortlanmak işi. |
akortlanmak | * Akortlanmak işi yapılmak. |
akortlatma | * Akortlatmak işi. |
akortlatmak | * Akortlamak işini yaptırmak. |
Kategoriler