Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 40

akortlu * Akordu olan, akort edilmiş.
akortsuz * Akordu olmayan, akort edilmemiş.
* Birbirini tutmayan, uyumsuz.
akortsuzlaştırmak * Radyoda bir ayar frekansında sapma meydana getirmek.
akortsuzluk * Ses düzensizliği veya ayarsızlığı.
* Radyoda gerçek ayar frekansı ile doğru değeri arasındaki sapma.
akraba * Kan veya evlilik yoluyla birbirine bağlı olan kimseler, hısım.
* Oluşma yönünden aynıkaynağa dayanan şeyler.
* Biri, diğerinin sonucu olan şeyler.
akraba çıkmak * önceden tanışmadan veya bilmeden konuşarak akraba olduklarınıanlamak.
akraba diller * Aynıana dilden gelen diller.
akraba olmak * evlilik yoluyla yakınlık kurmak.
akrabalık * Akraba olma durumu.
akran * Yaşça denk, yaşıt, boydaş, öğür.
akranlık * Akran olma durumu, yaşıtlık.
akreditif * Belirli bir nicelikteki para için, bir bankanın yükümlülüğü altında, üçüncü bir kişi yararına bir başka
bankada veya aracısında açtırılan kredi.
* Kredi mektubu.
Akrep * Zodyak üzerinde Terazi ile Yay burçlarıarasında yer alan burç. Zodyak.
akrep * Akreplerden, sıcak ve nemli yerlerde yaşayan, kıvrık ve kalkık kuyruğunda zehirli bir iğnesi olan böcek
(Scorpio).
* Saatin iki ibresinden küçüğü.
akrep gibi * her fırsatta sözleriyle başkalarını incitme veya onlara kötülük etme durumunda olan.
akrepler * Örümceğimsilerin, örneği akrep olan takımı.
akrobasi * Cambazlık, akrobatlık.
akrobat * Cambaz.
akrobatlık * Cambazlık.
akromatik * Beyaz ışığıçözümlemeden geçiren, renksemez.
* Hücrede boyayıkabul etmeyen (bölüm).
akromatik iğiplik * Mitozun ilk evresi sonunda bütün hücrelerde beliren ve hücre boyalarıyla pek boyanamayan iğbiçimindeki
oluşum.
akromatin * Hücre çekirdeği içindeki ince iplikçiklerden yapılmış, kromatin ile boyanmamışolan kromozomları
oluşturan bölüm.
akromatopsi * Bkz. renk körlüğü.
akromegali * Genel gelişme bittikten sonra el, çene, burun gibi vücudun sivri kısımlarındaki kemiklerin kalınlaşması,
büyümesi veya uzaması.
akropol * Eski Yunan şehirlerinde, en önemli yapıların ve tapınakların bulunduğu iç kale.
akrostiş * Her dizenin ilk harfi yukarıdan aşağıya doğru okununca ortaya bir söz çıkacak biçimde düzenlenmiş
manzume, muvaşşah, tevşih.
aks * Dingil.
aksak * Aksayan, hafifçe topallayan.
* İyi gitmeyen, iyi işlemeyen.
* Türk müziğinde oldukça kıvrak bir usul.
* Eski Yunan ve Lâtin şiir ölçüsünde, sondan bir önceki hecesi kısa olacak yerde uzun olan dize.
aksak eşekle yüksek dağa çıkılmaz * eksik araçlarla sağlıklı işyapılmaz.
aksakal * Köyün veya mahallenin ihtiyar heyetinde olan kimse.
* Ermiş, evliya.
aksaklık * Aksak olma durumu.
aksam * Kısımlar.
aksama * Aksamak işi.
aksamak * Hafif topallamak.
* (bir iş) Gereği gibi yürümemek, geri kalmak.
aksan * Bir ülkenin insanlarına veya bir çevreye özgü söyleyişözelliği.
* Vurgu, kelime vurgusu, grup vurgusu.
aksanı bozuk * Bir dildeki kelimeleri doğru söyleyemeyen.
aksata * “alma ve verme” Alışveriş.
aksatış * Aksatmak işi veya biçimi.
aksatma * Aksatmak işi.
aksatmak * Aksamasına yol açmak, bir işi gereği gibi yürütmemek.
aksayış * Aksamak işi veya biçimi.
akse * Hastalık nöbeti, kriz.
aksedir * Kaplamasımobilyacılıkta kullanılan, açık kahve rengi öz odunlu olan bir ağaç (Thuya occidentalist).
akselerograf * İvmeyazar.
akselerometre * İvmeölçer.
akseptans * Yabancıülkelerde okuyacak öğrenciler için gönderilen kabul belgesi.
* Poliçelerin üzerine “kabulümdür” biçiminde yazılarak altı imzalanan açıklama.
aksesuar * Bir aletin, bir makinenin işlevine katılmayan, ancak kendine özgü ayrı bir yararı bulunan alet, araç veya
nesne.
* Konunun gerektirdiği ölçüde kullanılan, bir sahne içinde yer alan veya oyuncunun dekor gereği kullandığı
çeşitli eşya.
* Kadın giyiminde giysiyi bütünleyen ayakkabı, çanta, kemer, şapka, eldiven, mücevher gibi eşya.
aksesuarcı * Aksesuarıhazırlayan kimse.
* Aksesuar kullanmasınıseven.
aksetme * Aksetmek işi.
aksetmek * (ses) Bir yere çarpıp geri dönmek, yankılanmak, yankıvermek.
* (ışık) Bir yere vurmak.
* (bir ışık veya bir şekil) Düz ve parlak bir yüzeye çarpıp orada aynen görünmek, yansılanmak.
* Ulaşmak, yayılmak, duyulmak.
* Evirmek, tersine çevirmek.

Bir yanıt yazın