akşam yeli | * Akşamlarıesen serin rüzgâr. |
Akşam Yıldızı | * Venüs, Çulpan. |
akşama doğru | * Gündüzün akşama yakın bir zamanında. |
akşama kadar | * bütün gün, ara vermeden. |
akşama kalmak | * (iş) gecikmek, bitmemek. |
akşama sabaha | * Neredeyse, pek yakında, kısa bir zaman içinde. |
akşamcı | * Akşamları içki içme alışkanlığında olan kimse. * Çalışmasıakşama rastlayan. * Çalışmalarınıdaha yoğun olarak akşam saatlerinde yapan. |
akşamcılık | * Akşamcı olma durumu. |
akşamcılık etmek | * akşamcılar içki içmek amacıyla bir araya gelmek. |
akşamdan | * akşam olmak üzere iken, akşama doğru. |
akşamdan akşama | * Her akşam üst üste. |
akşamdan kalmış(veya kalma) | * geceki sarhoşluğun mahmurluğunu taşıyan. |
akşamdan kavur, sabaha savur | * kazandığını günü gününe harcayan tutumsuz kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır. |
akşamdan sonra merhaba (veya sabahlar hayrolsun) | * işişten geçtikten, olan olduktan sonra gösterilen ilgi için söylenir. |
akşamı bulmak (veya akşamıetmek) | * akşamlamak, günü bitirmek. |
akşamın işini sabaha (veya yarına) bırakma | * bu gün yapılması gereken bir işi ertesi güne bırakmak sakıncalıdır. |
akşamki | * Akşam olan, akşam yapılan. |
akşamlama | * Akşamlamak durumu, işi. |
akşamlamak | * Bütün günü bir yerde veya bir işte geçirerek akşama erişmek, akşamı bulmak. * Akşamı bir yerde geçirmek. * (ay) Dolun ay durumundan sonra geç doğmak. |
akşamlar (veya akşam şerifler) hayrolsun! | * akşam vakti kullanılan esenleme sözü, iyi akşamlar!. |
akşamları | * Akşam vakti. * Her akşam. |
akşamlatma | * Akşamlatmak işi. |
akşamlatmak | * Akşamıyaptırmak, akşamı buldurmak veya ettirmek. |
akşamleyin | * Akşam saatlerinde, akşam olduğunda, akşam vakti. |
akşamlısabahlı | * Her akşam ve her sabah. |
akşamlık | * Akşama özgü olan, akşam için. |
akşamlık sabahlık | * Nerede ise, kaçınılmaz sonuç pek yakın. |
akşamsefası | * Gecesefası. |
akşamüstü | * Güneşin battığısıralarda, akşama doğru, akşam yaklaşırken. |
akşamüzeri | * Bkz. akşamüstü. |
akşın | * Kıllarında ve gözlerinde, bazen de derisinde doğuştan boya maddesi bulunmadığı için her yanıak olan (hayvan veya insan) çapar, albino. |
akşınlık | * Akşın olma durumu. |
aktar | * Baharat, ev ilâçları, gereçleri satan kimse veya dükkân. * Anadolu’da iğne, iplik, baharat, zarf, kâğıt, tütün vb. satan kimse veya dükkân. |
aktarıcı | * Dam kiremitlerini aktarıp kırıklarıyenileyen kimse. * Voleybolda öbür oyuncuların vurması için topu, ağın üzerine yükselten oyuncu. * Görüntüyü bir bölgeden başka bir bölgeye ileten araç. |
aktarılma | * Aktarılmak işi. |
aktarılmak | * Aktarmak işine konu olmak. |
aktarım | * Aktarma işi, nakil. |
aktarış | * Aktarmak işi veya biçimi. |
aktariye | * Aktarın sattığışeyler. |
aktarlık | * Aktarın yaptığı iş. |
aktarma | * Aktarmak işi. * Bir taşıttan başka bir taşıta geçme. * Sürülmemiştarlayı ilk veya ikinci kez sürme. * Alıntı, iktibas. * Bir oyuncunun topu kendi takımından bir başka oyuncuya göndermesi. * Arıları bir kovandan ötekine geçirme. * Bir hesaptan başka bir hesaba para havale etme, virman. |
aktarma etmek | * aktarmak. |
aktarma yapmak | * bir taşıttan ötekine geçmek. * bütçede bir bölümden başka bir bölüme ödenek geçirmek. |
aktarmacı | * Aktarma işini yapan kimse. |
aktarmacılık | * Aktarma işi, aktarma işiyle uğraşma. |
aktarmak | * Bir yerden, bir kaptan başka bir yere veya kaba geçirmek. * Bir şeyin yolunu, yönünü değiştirmek. * Bir kitaptan veya bir yazıdan bir bölümü almak, iktibas etmek. * Bir dilden başka bir dile çevirmek, tercüme etmek. * Çatıkiremitlerini gözden geçirerek kırık ve bozuk olanlarının yerlerine sağlamlarınıkoymak. * Sürülmemiştarlayı ilk ve ikinci kez sürmek. * İletmek; bildirmek. * Bir tekniğe göre biçimlendirmek, uyarlamak. * Bir kitabı, daha çok Kur’an’ı başından sonuna kadar okumak. |
aktarmalı | * (taşıtlar için) Belli bir süre sonra inilip başka bir taşıta binilmesini gerektiren. |
aktarmasız | * (taşıtlar için) Belli bir süre sonra inilip başka bir taşıta binilmesini gerektirmeyen. |
aktartma | * Aktartmak işi yaptırmak. |
aktartmak | * Aktarmak işi yaptırtmak. |
Kategoriler