Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 42

akşam yeli * Akşamlarıesen serin rüzgâr.
Akşam Yıldızı * Venüs, Çulpan.
akşama doğru * Gündüzün akşama yakın bir zamanında.
akşama kadar * bütün gün, ara vermeden.
akşama kalmak * (iş) gecikmek, bitmemek.
akşama sabaha * Neredeyse, pek yakında, kısa bir zaman içinde.
akşamcı * Akşamları içki içme alışkanlığında olan kimse.
* Çalışmasıakşama rastlayan.
* Çalışmalarınıdaha yoğun olarak akşam saatlerinde yapan.
akşamcılık * Akşamcı olma durumu.
akşamcılık etmek * akşamcılar içki içmek amacıyla bir araya gelmek.
akşamdan * akşam olmak üzere iken, akşama doğru.
akşamdan akşama * Her akşam üst üste.
akşamdan kalmış(veya kalma) * geceki sarhoşluğun mahmurluğunu taşıyan.
akşamdan kavur, sabaha savur * kazandığını günü gününe harcayan tutumsuz kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır.
akşamdan sonra merhaba (veya sabahlar hayrolsun) * işişten geçtikten, olan olduktan sonra gösterilen ilgi için söylenir.
akşamı bulmak (veya akşamıetmek) * akşamlamak, günü bitirmek.
akşamın işini sabaha (veya yarına) bırakma * bu gün yapılması gereken bir işi ertesi güne bırakmak sakıncalıdır.
akşamki * Akşam olan, akşam yapılan.
akşamlama * Akşamlamak durumu, işi.
akşamlamak * Bütün günü bir yerde veya bir işte geçirerek akşama erişmek, akşamı bulmak.
* Akşamı bir yerde geçirmek.
* (ay) Dolun ay durumundan sonra geç doğmak.
akşamlar (veya akşam şerifler) hayrolsun! * akşam vakti kullanılan esenleme sözü, iyi akşamlar!.
akşamları * Akşam vakti.
* Her akşam.
akşamlatma * Akşamlatmak işi.
akşamlatmak * Akşamıyaptırmak, akşamı buldurmak veya ettirmek.
akşamleyin * Akşam saatlerinde, akşam olduğunda, akşam vakti.
akşamlısabahlı * Her akşam ve her sabah.
akşamlık * Akşama özgü olan, akşam için.
akşamlık sabahlık * Nerede ise, kaçınılmaz sonuç pek yakın.
akşamsefası * Gecesefası.
akşamüstü * Güneşin battığısıralarda, akşama doğru, akşam yaklaşırken.
akşamüzeri * Bkz. akşamüstü.
akşın * Kıllarında ve gözlerinde, bazen de derisinde doğuştan boya maddesi bulunmadığı için her yanıak olan
(hayvan veya insan) çapar, albino.
akşınlık * Akşın olma durumu.
aktar * Baharat, ev ilâçları, gereçleri satan kimse veya dükkân.
* Anadolu’da iğne, iplik, baharat, zarf, kâğıt, tütün vb. satan kimse veya dükkân.
aktarıcı * Dam kiremitlerini aktarıp kırıklarıyenileyen kimse.
* Voleybolda öbür oyuncuların vurması için topu, ağın üzerine yükselten oyuncu.
* Görüntüyü bir bölgeden başka bir bölgeye ileten araç.
aktarılma * Aktarılmak işi.
aktarılmak * Aktarmak işine konu olmak.
aktarım * Aktarma işi, nakil.
aktarış * Aktarmak işi veya biçimi.
aktariye * Aktarın sattığışeyler.
aktarlık * Aktarın yaptığı iş.
aktarma * Aktarmak işi.
* Bir taşıttan başka bir taşıta geçme.
* Sürülmemiştarlayı ilk veya ikinci kez sürme.
* Alıntı, iktibas.
* Bir oyuncunun topu kendi takımından bir başka oyuncuya göndermesi.
* Arıları bir kovandan ötekine geçirme.
* Bir hesaptan başka bir hesaba para havale etme, virman.
aktarma etmek * aktarmak.
aktarma yapmak * bir taşıttan ötekine geçmek.
* bütçede bir bölümden başka bir bölüme ödenek geçirmek.
aktarmacı * Aktarma işini yapan kimse.
aktarmacılık * Aktarma işi, aktarma işiyle uğraşma.
aktarmak * Bir yerden, bir kaptan başka bir yere veya kaba geçirmek.
* Bir şeyin yolunu, yönünü değiştirmek.
* Bir kitaptan veya bir yazıdan bir bölümü almak, iktibas etmek.
* Bir dilden başka bir dile çevirmek, tercüme etmek.
* Çatıkiremitlerini gözden geçirerek kırık ve bozuk olanlarının yerlerine sağlamlarınıkoymak.
* Sürülmemiştarlayı ilk ve ikinci kez sürmek.
* İletmek; bildirmek.
* Bir tekniğe göre biçimlendirmek, uyarlamak.
* Bir kitabı, daha çok Kur’an’ı başından sonuna kadar okumak.
aktarmalı * (taşıtlar için) Belli bir süre sonra inilip başka bir taşıta binilmesini gerektiren.
aktarmasız * (taşıtlar için) Belli bir süre sonra inilip başka bir taşıta binilmesini gerektirmeyen.
aktartma * Aktartmak işi yaptırmak.
aktartmak * Aktarmak işi yaptırtmak.

Bir yanıt yazın