Kategoriler
A - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük A Sayfa 51

alıcıkılığına girmek * müşteri gibi davranmak.
alıcıkuş * Atmaca.
alıcıverici * Bağışladığını geri alan.
alıcıyönetmeni * Alıcıyıdoğrudan doğruya çalıştıran ve yöneten, alıcı hareketlerini gerçekleştiren, görüntülerin filme
alınmasınısağlayan kimse, kameraman.
* Televizyon alıcısınıdoğrudan çalıştıran kimse, kameraman.
alıç * Gülgillerden, kırlarda yetişen yabanî bir ağaç (Crataegus).
* Bu ağacın mayhoşyemişi.
alık * Akılsız, sersem, budala, ebleh.
alık * Hayvan çulu.
* Eskimişgiyecek.
alık alık * Aptalca, şaşkın şaşkın.
alık alık bakmak * aptalca, şaşkın şaşkın.
alık salık * Aptal.
* Aptalca.
alıklaşma * Alıklaşmak işi.
alıklaşmak * Alık duruma gelmek, bir şey karşısında aptallaşıp şaşırmak, şaşkınlaşmak, aptallaşmak.
alıklaştırma * Alıklaştırmak işi.
alıklaştırmak * Alık duruma getirmek.
alıklık * Alık olma durumu veya alıkça bir iş.
alıkonulma * Alıkonulmak işi.
alıkonulmak * Alıkoymak işine konu olmak, menedilmek, tatil edilmek.
alıkoyma * Alıkoymak işi.
alıkoymak * Bir süre için bir yerde tutmak.
* Birini, yapmakta olduğu veya yapmak istediği işten geri tutmak.
* Ayırıp saklamak.
* Mahrum etmek.
* Mani olmak, engel olmak.
alım * Almak işi.
* Gözü, gönlü çeken durum, cazibe.
* Kurum, çalım, gurur.
-alım / -elim * İstek kipinin çokluk 1. kişi eki: al-alım, gid-elim, başla-y-alım, bekle-y-elim vb.
alım çalım * Gösteriş, çekici hareket.
alım satım * Satın alma ve satma işi, alışveriş.
alım satım bürosu * Alışverişişlerinin yapıldığıveya düzenlendiği şube, yer.
alım satım ofisi * Alım satım bürosu.
alımcı * Başkasının hesabına alacak toplayan veya kabul eden kimse.
alımlı * Alımı olan, çekici, cazibeli.
* Kurumlu, çalımlı, gururlu.
alımlıçalımlı * Gösterişli, güzel.
alımlılık * Alımlı olma durumu.
alımsız * Alımı olmayan, cazibesiz.
alımsızlık * Alımsız olma durumu.
alın * Yüzün, kaşlarla saçlar arasındaki bölümü.
* Bir ocakta her türlü ayak, galeri, baca, kuyu ve yolun ilerletilmekte olan yüzeyi.
* (bazışeylerde) Ön, ön yüz.
* Karşı.
alın çatısı * İki kaşın arası, alnın ortası.
alın damarıçatlamak * Bkz. ar damarıçatlamış.
alın teri * Emek.
alın teri dökmek * çok emek vermek, zahmetli bir işgörmek.
alın teri ile kazanmak * hak ederek, çalışarak, emek vererek kazanmak.
alın yazısı * Yazgı, talih, kader, mukadderat.
alındı * Para veya başka bir şeyin teslim alındığını gösteren belge, makbuz.
alındılı * Yerine gitmesini sağlamak için gönderenin ek bir ücret ödeyerek postaya alındıkarşılığında verilen
(mektup, paket vb.).
alıngan * Aşırıduygulu, çabuk gücenen, kırılan.
alınganlık * Alıngan olma durumu.
alınlık * Kadınların alınlarına taktıklarıaltın veya gümüşten süs eşyası.
* Yapılarda cephe süsü.
alınma * Alınmak işi.
alınmak * Almak işi yapılmak.
* Bir sözün, bir davranışın kendisine karşı olduğunu sanarak incinmek, kırılmak veya öfkelenmek.
* Elde edilmek.
* Uyarlanmak, adapte olunmak.
alıntı * Bir yazıya başka bir yazarın yazısından alınmışparça, aktarma, iktibas.
* Başka bir dilden alınmışkelime.
alıntılama * Alıntılamak işi.
alıntılamak * Bir yazıya başka bir yazarın yazısından cümle veya cümleler almak, alıntıyapmak, aktarmak, iktibas etmek.
alıp satmaz görünmek * ilgisiz görünmek veya davranmak.
alıp sattığı olmamak * hiç ilgisi bulunmamak.

Bir yanıt yazın