alıcıkılığına girmek | * müşteri gibi davranmak. |
alıcıkuş | * Atmaca. |
alıcıverici | * Bağışladığını geri alan. |
alıcıyönetmeni | * Alıcıyıdoğrudan doğruya çalıştıran ve yöneten, alıcı hareketlerini gerçekleştiren, görüntülerin filme alınmasınısağlayan kimse, kameraman. * Televizyon alıcısınıdoğrudan çalıştıran kimse, kameraman. |
alıç | * Gülgillerden, kırlarda yetişen yabanî bir ağaç (Crataegus). * Bu ağacın mayhoşyemişi. |
alık | * Akılsız, sersem, budala, ebleh. |
alık | * Hayvan çulu. * Eskimişgiyecek. |
alık alık | * Aptalca, şaşkın şaşkın. |
alık alık bakmak | * aptalca, şaşkın şaşkın. |
alık salık | * Aptal. * Aptalca. |
alıklaşma | * Alıklaşmak işi. |
alıklaşmak | * Alık duruma gelmek, bir şey karşısında aptallaşıp şaşırmak, şaşkınlaşmak, aptallaşmak. |
alıklaştırma | * Alıklaştırmak işi. |
alıklaştırmak | * Alık duruma getirmek. |
alıklık | * Alık olma durumu veya alıkça bir iş. |
alıkonulma | * Alıkonulmak işi. |
alıkonulmak | * Alıkoymak işine konu olmak, menedilmek, tatil edilmek. |
alıkoyma | * Alıkoymak işi. |
alıkoymak | * Bir süre için bir yerde tutmak. * Birini, yapmakta olduğu veya yapmak istediği işten geri tutmak. * Ayırıp saklamak. * Mahrum etmek. * Mani olmak, engel olmak. |
alım | * Almak işi. * Gözü, gönlü çeken durum, cazibe. * Kurum, çalım, gurur. |
-alım / -elim | * İstek kipinin çokluk 1. kişi eki: al-alım, gid-elim, başla-y-alım, bekle-y-elim vb. |
alım çalım | * Gösteriş, çekici hareket. |
alım satım | * Satın alma ve satma işi, alışveriş. |
alım satım bürosu | * Alışverişişlerinin yapıldığıveya düzenlendiği şube, yer. |
alım satım ofisi | * Alım satım bürosu. |
alımcı | * Başkasının hesabına alacak toplayan veya kabul eden kimse. |
alımlı | * Alımı olan, çekici, cazibeli. * Kurumlu, çalımlı, gururlu. |
alımlıçalımlı | * Gösterişli, güzel. |
alımlılık | * Alımlı olma durumu. |
alımsız | * Alımı olmayan, cazibesiz. |
alımsızlık | * Alımsız olma durumu. |
alın | * Yüzün, kaşlarla saçlar arasındaki bölümü. * Bir ocakta her türlü ayak, galeri, baca, kuyu ve yolun ilerletilmekte olan yüzeyi. * (bazışeylerde) Ön, ön yüz. * Karşı. |
alın çatısı | * İki kaşın arası, alnın ortası. |
alın damarıçatlamak | * Bkz. ar damarıçatlamış. |
alın teri | * Emek. |
alın teri dökmek | * çok emek vermek, zahmetli bir işgörmek. |
alın teri ile kazanmak | * hak ederek, çalışarak, emek vererek kazanmak. |
alın yazısı | * Yazgı, talih, kader, mukadderat. |
alındı | * Para veya başka bir şeyin teslim alındığını gösteren belge, makbuz. |
alındılı | * Yerine gitmesini sağlamak için gönderenin ek bir ücret ödeyerek postaya alındıkarşılığında verilen (mektup, paket vb.). |
alıngan | * Aşırıduygulu, çabuk gücenen, kırılan. |
alınganlık | * Alıngan olma durumu. |
alınlık | * Kadınların alınlarına taktıklarıaltın veya gümüşten süs eşyası. * Yapılarda cephe süsü. |
alınma | * Alınmak işi. |
alınmak | * Almak işi yapılmak. * Bir sözün, bir davranışın kendisine karşı olduğunu sanarak incinmek, kırılmak veya öfkelenmek. * Elde edilmek. * Uyarlanmak, adapte olunmak. |
alıntı | * Bir yazıya başka bir yazarın yazısından alınmışparça, aktarma, iktibas. * Başka bir dilden alınmışkelime. |
alıntılama | * Alıntılamak işi. |
alıntılamak | * Bir yazıya başka bir yazarın yazısından cümle veya cümleler almak, alıntıyapmak, aktarmak, iktibas etmek. |
alıp satmaz görünmek | * ilgisiz görünmek veya davranmak. |
alıp sattığı olmamak | * hiç ilgisi bulunmamak. |
Kategoriler