arabalıvapur | * Arabaya taşıyan vapur, vapur, araba vapuru. |
arabalık | * Araba konulan yer, garaj. * Araba dolduracak miktar. |
araban | * Klâsik Türk müziğinde bir makam. |
arabanın ön tekerleği nereden geçerse art tekerleği de oradan geçer | * çocuklar, büyüklerin yaşayışına uyarlar. |
arabanın tekerine taşkoymak | * güçlük çıkarmak. |
arabankürdî | * Klâsik Türk müziğinde az kullanılmış birleşik bir makam. |
arabasınıdüze çıkarmak | * karşılaştığı güçlükleri yenip işini kolay yürür hâle getirmek. |
arabaşı | * Pişmişve dondurulmuşhamur yanında yenen tavuklu veya hindili çorba. |
arabesk | * Arap üslûbunda olan (şey). * Girişik bezeme. |
arabeskçi | * Arabesk müzik sanatçısı. |
arabeskleşme | * Arabesk durumuna gelme. |
arabeskleşmek | * Arabesk özelliği kazanmak veya arabesk durumuna gelmek. |
Arabî | * Araplarla ilgili, Araplara özgü olan. * Arapça. |
Arabist | * Arap dili ve edebiyatıyla uğraşan kimse. |
Arabistan defnesi | * Dulaptal otugillerden, Asya ve Afrika’nın sıcak bölgelerinde yetişen, kabuklarıhekimlikte kullanılan bir ağaççık (Daphne gnidium). |
Arabistik | * Arap dili ve kültürü araştırmaları. |
arabizasyon | * Araplaştırma. |
arabozan | * İki kişinin arasındaki dostluğu veya geçimi bozan (kimse), fesatçı, münafık, müzevir. |
arabozanlık | * İki kişinin arasındaki dostluk veya geçimi bozma işi, münafıklık, müzevirlik. |
aracı | * Uzlaştıran, anlaşma sağlayan kimse. * Üretici ile tüketici arasında alım satım konusunda bağlantıkuran ve bundan kazanç sağlayan kimse, mutavassıt. |
aracıkoymak | * bir kimseyi, uzlaşma sağlamak için görevlendirmek. |
aracılığıyla | * Aracı olarak, bağlantıkurarak, vasıtasıyla, yoluyla. |
aracılık | * Aracının gördüğü iş, tavassut, vasıta. |
aracılık etmek | * bir işin çözümünde araya girerek yardım etmek, tavassut etmek. |
araç | * Bir işyapmakta veya sonuçlandırmakta, gücünden yararlanılan nesne. * Kişiler veya nesneler arasında bağlantısağlayan şey, vasıta. * Bir şeye ulaşmak, bir şeyi elde etmek için yararlanılan kimse veya şey. * Taşıt. * Bir sonuca ulaşmak için kullanılan şey. |
araççılık | * Düşünme biçimlerinin, kuramların, mantık ve ahlâk biçimlerinin yalnızca hayatın değişik şartlarına uyma araçları olduğunu savunan dünya görüşü, enstrümantalizm. |
araçlı | * Araçla yapılan veya olan, vasıtalı, bilvasıta. |
araçlıjimnastik | * Bkz. aletli jimnastik. |
araçsız | * Araç kullanılmadan, doğrudan doğruya yapılan veya olan, vasıtasız, bilâvasıta. |
araçsızlık | * Araçsız olma durumu. |
arada bir | * seyrek olarak. |
arada çıkarmak | * başka işler arasında bir işi de yapıvermek. |
arada kalmak | * iki tarafıuzlaştırmak üzere araya girme dolayısıyla güç duruma düşmek. |
arada kaynamak | * karışık bir durumda gereken ilgiyi görmemek. |
aradan | * o zamandan bu zamana dek. |
aradan çekilmek | * ilişiğini kesmek. |
aradan çıkarmak | * birçok işten birini yapıp bitirivermek. |
aradan kaldırmak | * işyapma imkânınıyok etmek. |
Araf | * Cennet ile cehennem arasında bir yer. |
Arafat | * Mekke’nin doğusunda, hacıların, kurban bayramının arife günü toplandıklarıtepe. |
Arafatta soyulmuşhacıya dönmek | * her şeyini kaybedip çırılçıplak kalmak, çaresiz kalmak. |
aragonit | * Beyaz, yeşil, mavimsi gri renkte billûrlaşmış bir tür kalsiyum karbonat. |
arak | * Ter. * Pirinç ve şeker kamışından elde edilen bir tür rakı. |
-arak / -erek | * Fiillerden zarf yapan ek. |
araka | * İri taneli bezelye. |
arakçı | * Araklayan, çalan, hırsız. |
arakçılık | * Hırsızlık. |
arakıye | * Dervişlerin giydikleri, tiftikten yapılmışince külâh. * Bir tür küçük zurna. |
araklama | * Araklamak işi, çalma, aşırma. |
araklamak | * Çalmak, aşırmak. |
Kategoriler