ayrıcalıklı | * Ayrıcalığı olan, ayrıcalık tanınan, imtiyazlı. |
ayrıcalıksız | * Ayrıcalığı olmayan, ayrıcalık tanınmayan, imtiyazsız. |
ayrıcasız | * Ayrıtutulmadan, istisnasız. |
ayrıç | * Yol kavşağı, iki yolun ayrıldığıyer. |
ayrık | * Ayrılmış. * Ayrıtutulan, başkalarına benzemeyen, ayrıcalı, müstesna. * Kur’a dışı, müstesna. * Ayrık otu. * Düzgün ve uygun olmayan, çarpık. |
ayrık küme | * Ortak elemanları olmayan küme. |
ayrık otu | * Buğdaygillerden, kökü hekimlikte idrar söktürücu olarak kullanılan yabanî bir bitki (Agropyrum repens). |
ayrıklı | * Ayrıtutulmuş, benzerlerine uymayan, kural dışı olan, istisnaî. |
ayrıklık | * Ayrıklı olma durumu, ayrıtutma, ayrıtutulma, istisna. * Bir konik (elips, daire, parabol, hiperbol) üzerinde hareket eden bir cismi, odağa veya merkeze birleştiren doğrunun büyük eksen ile yaptığı açı. * Önermelerin birbirine bağlanması işleminde ya … ya ve ya da ile gösterilen ilişki. * Kaplamları birbirinden ayrı olmakla birlikte aynıyakın cinsin kaplamına giren kavramlar arasındaki bağlantı. |
ayrıksı | * Alışılagelmiştöre ve davranışlara aykırı olan, eksantrik. |
ayrıksıay | * Ayın yörüngesindeki en beri noktasından art arda iki geçişi arasındaki süre farkı. |
ayrıksıyıl | * Yerin kendi yörüngesindeki günberi noktasından art arda iki geçişi arasındaki süre farkı. |
ayrıksılık | * Ayrıksı olma durumu. |
ayrıksız | * Hiçbir ayrığı olmadan veya hiçbirini ayrık tutmaksızın, istisnasız, bilâistisna. |
ayrılanma | * Ayrılanmak durumu. |
ayrılanmak | * Ayrıduruma gelmek. |
ayrılaşma | * Ayrılaşmak işi, teferrüt. |
ayrılaşmak | * Benzerleri arasında ayrı bir yeri ve önemi olmak, teferrüt etmek. |
ayrılı | * Ayrılmışolan, ayrıduran, munfasıl. |
ayrılık | * Ayrı olma durumu. * Birinden uzak düşme. * Düşünce, görüşveya duygu arasındaki uymazlık, mubayenet. * Evlilik birliğinin yargıç kararı ile geçici bir süre için kaldırılması. |
ayrılış | * Ayrılmak işi veya biçimi. |
ayrılışma | * Ayrılışmak işi veya durumu. |
ayrılışmak | * Birbirinden ayrılmak. |
ayrılma | * Ayrılmak işi. * Bir biçmeden geçen beyaz ışığın türlü renklerde görünmesi. |
ayrılmak | * Ayırmak işine konu olmak. * Bir yerden, bir kimseden, bir şeyden uzaklaşmak. * (karıve koca için) Evlilik birliğini bozmak. |
ayrılmazlık | * Özelliklerin, kendilerini taşıyan nesnelerle; ilineklerin tözle bağlantısı, kalıcılık karşıtı. |
ayrım | * Ayırmak işi, tefrik. * Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasınısağlayan ayrılık; benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, başkalık, fark. * Alt bölüm. * Cinsleri ve türleri birbirinden ayıran ana karakter, fark. * Ayrılma noktası. * Bir veya daha çok sahne içinde geliştirilip, olayın tamamlanmış bir parçasınıveren film bölüğü. |
ayrımlama | * Senaryonun hazırlanmasında geliştirim ile çevrim senaryosu arasında yer alan, senaryonun sahne ve ayrımlarının belirlendiği, başlıca karakterlerin ayrıntılarıyla çizildiği, konuşmaların son biçimini aldığı aşama. |
ayrımlaşma | * Ayrımlaşmak işi, farklılaşma. * Hücrelerin veya canlı organizmaların işlevlerine veya yaşayıştürlerine ilişkin yapısal nitelik kazanması, farklılaşma. * Bir iç kayanın katılaşmasısürecinde yer ve zamana göre ayrımların ortaya çıkması, farklılaşma. |
ayrımlaşmak | * Ayrımlıduruma gelmek, farklılaşmak. |
ayrımlı | * Ayrımı olan, aralarında ayrım bulunan, değişik, farklı. |
ayrımlılık | * Ayrımlı olma durumu, farklılık. |
ayrımsama | * Ayrımsamak işi veya durumu. |
ayrımsamak | * Bir şeyi anlamak, bir şeyi görmek, fark etmek. |
ayrımsız | * Ayrımlı olmayan, aynı, farksız. |
ayrımsızlık | * Ayrımsız olma durumu, farksızlık. |
ayrıntı | * Bir bütünün önemce ikinci derecede olan ögelerinden her biri, detay. * Edebiyat veya sanat eserlerinde bir bütünün ögelerinden her biri, teferruat, tafsilât. * Bir tiyatro eserinde ana düşünceye yardımcı olan kelime, cümle veya eşya. |
ayrıntılara inmek | * bir konuyu en küçük noktasına kadar inceleyip araştırmak. |
ayrıntılı | * Ayrıntısı olan, teferruatlı, tafsilâtlı, detaylı, mufassal. |
ayrışık | * Ayrışmışolan. * Ayrıtürden, çeşit çeşit, muhtelif. |
ayrışıklık | * Ayrışık olma durumu. |
ayrışım | * Ayrışmak işi. |
ayrışma | * Ayrışmak işi. * Moleküllerin, türlü etkenlerle geçici olarak daha yalın atom ve moleküllere bölünmesi, tahallül. |
ayrışmak | * Birbirinden ayrılmak, birliği bozmak. * Moleküller, türlü etkenler sebebiyle geçici olarak daha yalın atom veya moleküllere bölünmek. |
ayrıştırma | * Ayrıştırmak işi. |
ayrıştırmak | * Bütünün bozulmasına sebep olmak. * Ayrışmasını sağlamak. |
ayrıt | * İki düzlemin ara kesiti. |
aysar | * Ayın etkisiyle huyunun değiştiği sanılan (kimse). * Değişken huylu, kararsız (kimse). |
aysberg | * Buz dağı. |
aysfild | * Buzla, bankiz. |
Kategoriler