Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 6

bağışıklık * Bir ödevin veya yükümlülüğün dışında kalma durumu, muafiyet.
* Bazımikroplara karşıaşıveya doğal yolla kazanılmışdirenç durumu.
bağışıklık bilimi * Bağışıklık olaylarının ortaya çıkma şartlarını, gelişimini, alınabilecek önlemleri ve yapılabilecek tedaviyi
inceleyen tıp dalı, immünoloji.
bağışlama * Bağışlamak işi, affetme, af.
* Hibe etme.
bağışlamak * Bir mal veya hakkıkarşılık beklemeden birine vermek, teberru etmek.
* Herhangi bir kötü davranışiçin ceza vermekten vazgeçmek, affetmek.
* Görevden çekmek, almak.
* Deyimlerde “Tanrıesirgesin, ayırmasın” gibi anlamlarda kullanılır.
bağışlamamak * karşısındakinin yanlışından, kusurundan doğacak fırsatlarıkaçırmamak, acımadan değerlendirmek.
bağışlanma * Bağışlanmak işi, affedilme.
bağışlanmak * Bağışlamak işine konu olmak, affa uğramak, affedilmek, affolunmak.
bağışlatma * Bağışlatmak işi.
bağışlatmak * Bağışlamak işini yaptırmak.
bağışlayıcı * Bağışlayan.
bağıt * Sözleşme, akit, mukavele, kontrat.
bağıtçı * Bağıt yapanlardan her biri, âkit.
bağıtlanma * Bağıtlanmak işi veya durumu.
bağıtlanmak * Bağıt ile sonuçlanmak.
bağıtlaşma * Bağıtlaşmak işi veya durumu.
bağıtlaşmak * Aralarında bağıt yapmak.
bağıtlı * Bağıtla, sözleşme ile bağlanmışolan.
bağkesen * Makaslı böcek.
bağlaç * Eşgörevli kelimeleri veya önermeleri birbirine bağlayan kelime türü, rabıt: Ve, ya, veya, ya da birer
bağlaçtır.
bağlaç grubu * Bağlaç öbeği.
bağlaç öbeği * Bağlaçla veya bağlaçsız birbirine bağlanmışolan, aynınitelikte iki veya daha çok kelimeden oluşan öbek.
bağlaçlı * Bağlacı olan.
bağlaçlıtamlama * İsimleri, sıfatlarıarasına bağlaç alan isim veya sıfat tamlaması.
bağlaçlıyan cümle * Birleşik cümlelerde ki bağlacıyla temel cümleye bağlanan yan cümle.
bağladığıyerde otlamak * Bkz. bıraktığım (bıraktığı) bağladığım (bağladığı) yerde (çayırda) otluyorsun (otluyor).
bağlam * Cinsleri aynıveya birbirine yakın olan şeylerin bir arada bağlanmışı, demet, deste.
* Bir şiirdeki dörtlüklerin her biri, bent.
* (herhangi bir olguda) Olaylar, durumlar, ilişkiler örgüsü veya bağlantısı, kontekst.
* Bir dil birimini çevreleyen, ondan önce veya sonra gelen, birçok durumda söz konusu birimi etkileyen,
onun anlamını, değerini belirleyen birim veya birimler bütünü, kontekst.
bağlama * Bağlamak işi.
* Üç çift telli olan ve mızrapla çalınan bir saz.
* Yapılarda duvarları birbirine bağlayan kiriş, putrel vb.
bağlama zarf fiili * Ve bağlacı görevinde kullanılarak, kendinden sonraki çekimli fiile veya fiilimsiye zaman ve kişi
bakımlarından uyan -ıp ekini almışfiil: Gelip gitti (Geldi ve gitti) Gülüp geçti (Güldü ve geçti) gibi.
bağlamacı * Bağlama yapan veya satan kimse.
* Bağlama çalan kimse.
bağlamacılık * Bağlamacının işi veya mesleği.
bağlamak * Bağveya başka bir araçla tutturmak.
* Düğümlemek.
* (yara için) İlâç koyup bezle sarmak.
* Denk yapmak, paket yapmak.
* Oluşmak, tutmak, meydana gelmek.
* Bir işveya kimse için ayırmak, tahsis etmek.
* (bir işiçin) Anlaşma yapmak.
* Birinde bir şeye karşı ilgi, istek uyandırarak o şeye ilgi, yakınlık duymasını sağlamak.
* Uyulmasızorunlu olmak.
* Başka bir işle uğraşamaz durumda olmak.
* Sona erdirmek, bitirmek, tamamlamak.
* Gönlünü kazanmak.
* Bütün ilgisini bir yerde yoğunlaştırmak.
* Geçişi engellemek.
bağlamalık * Bağlama yapmaya yarayan.
bağlamsal * Bağlam ile ilgili.
bağlamsal anlam * Bir sözün kullanılan veya amaçlanan bağlama göre anlam kazanması.
bağlanak * Bağlanılacak şey, bağlantı, irtibat.
bağlanım * Bağlanmak işi veya biçimi.
* (siyasî veya sosyal konularda) Yan tutma.
bağlanış * Bağlanmak işi veya biçimi.
bağlanma * Bağlanmak işi.
bağlanmak * Bağlamak işine konu olmak.
* Sevmek, içten bağlı olmak.
* Beklenen şey elde edilmez olmak.
* Yalnızca belli bir işle uğraşmak.
* Bir şey bir kimseye ayrılmak, tahsis edilmek.
bağlantı * İki veya daha çok şeyin birbiriyle bağlı, ilişik veya ilgili bulunması, irtibat.
* İki şey arasında ilişki sağlayan bağ.
bağlantı borusu * Katlardaki pis ve kirli sularıtoplayan, kolona ileten boru.
bağlantıkurmak * irtibat sağlamak.
* haberleşme sağlamak.
bağlantıünlüsü * Bkz. bağlayıcıünlü.
bağlantıünsüzü * Bkz. bağlayıcıünsüz.
bağlantıyapmak * ilişki kurmak; anlaşma, sözleşme yapmak.
bağlantılı * Aralarında bağlantı bulunan, irtibatlı, rabıtalı.
bağlantısız * Aralarında bağlantı bulunmayan.
* Askerî, siyasî yönden hiçbir bloka bağlı olmayan (ülke), bloksuz.
bağlantısız ülkeler * Bağlantısızlık siyaseti izleyen ülkeler, bloksuz ülkeler.
bağlantısızlık * Bağlantısız olma durumu.
bağlantısızlık politikası * Askerî, siyasî yönden hiçbir bloka girmeme siyaseti.

Bir yanıt yazın