bağışıklık | * Bir ödevin veya yükümlülüğün dışında kalma durumu, muafiyet. * Bazımikroplara karşıaşıveya doğal yolla kazanılmışdirenç durumu. |
bağışıklık bilimi | * Bağışıklık olaylarının ortaya çıkma şartlarını, gelişimini, alınabilecek önlemleri ve yapılabilecek tedaviyi inceleyen tıp dalı, immünoloji. |
bağışlama | * Bağışlamak işi, affetme, af. * Hibe etme. |
bağışlamak | * Bir mal veya hakkıkarşılık beklemeden birine vermek, teberru etmek. * Herhangi bir kötü davranışiçin ceza vermekten vazgeçmek, affetmek. * Görevden çekmek, almak. * Deyimlerde “Tanrıesirgesin, ayırmasın” gibi anlamlarda kullanılır. |
bağışlamamak | * karşısındakinin yanlışından, kusurundan doğacak fırsatlarıkaçırmamak, acımadan değerlendirmek. |
bağışlanma | * Bağışlanmak işi, affedilme. |
bağışlanmak | * Bağışlamak işine konu olmak, affa uğramak, affedilmek, affolunmak. |
bağışlatma | * Bağışlatmak işi. |
bağışlatmak | * Bağışlamak işini yaptırmak. |
bağışlayıcı | * Bağışlayan. |
bağıt | * Sözleşme, akit, mukavele, kontrat. |
bağıtçı | * Bağıt yapanlardan her biri, âkit. |
bağıtlanma | * Bağıtlanmak işi veya durumu. |
bağıtlanmak | * Bağıt ile sonuçlanmak. |
bağıtlaşma | * Bağıtlaşmak işi veya durumu. |
bağıtlaşmak | * Aralarında bağıt yapmak. |
bağıtlı | * Bağıtla, sözleşme ile bağlanmışolan. |
bağkesen | * Makaslı böcek. |
bağlaç | * Eşgörevli kelimeleri veya önermeleri birbirine bağlayan kelime türü, rabıt: Ve, ya, veya, ya da birer bağlaçtır. |
bağlaç grubu | * Bağlaç öbeği. |
bağlaç öbeği | * Bağlaçla veya bağlaçsız birbirine bağlanmışolan, aynınitelikte iki veya daha çok kelimeden oluşan öbek. |
bağlaçlı | * Bağlacı olan. |
bağlaçlıtamlama | * İsimleri, sıfatlarıarasına bağlaç alan isim veya sıfat tamlaması. |
bağlaçlıyan cümle | * Birleşik cümlelerde ki bağlacıyla temel cümleye bağlanan yan cümle. |
bağladığıyerde otlamak | * Bkz. bıraktığım (bıraktığı) bağladığım (bağladığı) yerde (çayırda) otluyorsun (otluyor). |
bağlam | * Cinsleri aynıveya birbirine yakın olan şeylerin bir arada bağlanmışı, demet, deste. * Bir şiirdeki dörtlüklerin her biri, bent. * (herhangi bir olguda) Olaylar, durumlar, ilişkiler örgüsü veya bağlantısı, kontekst. * Bir dil birimini çevreleyen, ondan önce veya sonra gelen, birçok durumda söz konusu birimi etkileyen, onun anlamını, değerini belirleyen birim veya birimler bütünü, kontekst. |
bağlama | * Bağlamak işi. * Üç çift telli olan ve mızrapla çalınan bir saz. * Yapılarda duvarları birbirine bağlayan kiriş, putrel vb. |
bağlama zarf fiili | * Ve bağlacı görevinde kullanılarak, kendinden sonraki çekimli fiile veya fiilimsiye zaman ve kişi bakımlarından uyan -ıp ekini almışfiil: Gelip gitti (Geldi ve gitti) Gülüp geçti (Güldü ve geçti) gibi. |
bağlamacı | * Bağlama yapan veya satan kimse. * Bağlama çalan kimse. |
bağlamacılık | * Bağlamacının işi veya mesleği. |
bağlamak | * Bağveya başka bir araçla tutturmak. * Düğümlemek. * (yara için) İlâç koyup bezle sarmak. * Denk yapmak, paket yapmak. * Oluşmak, tutmak, meydana gelmek. * Bir işveya kimse için ayırmak, tahsis etmek. * (bir işiçin) Anlaşma yapmak. * Birinde bir şeye karşı ilgi, istek uyandırarak o şeye ilgi, yakınlık duymasını sağlamak. * Uyulmasızorunlu olmak. * Başka bir işle uğraşamaz durumda olmak. * Sona erdirmek, bitirmek, tamamlamak. * Gönlünü kazanmak. * Bütün ilgisini bir yerde yoğunlaştırmak. * Geçişi engellemek. |
bağlamalık | * Bağlama yapmaya yarayan. |
bağlamsal | * Bağlam ile ilgili. |
bağlamsal anlam | * Bir sözün kullanılan veya amaçlanan bağlama göre anlam kazanması. |
bağlanak | * Bağlanılacak şey, bağlantı, irtibat. |
bağlanım | * Bağlanmak işi veya biçimi. * (siyasî veya sosyal konularda) Yan tutma. |
bağlanış | * Bağlanmak işi veya biçimi. |
bağlanma | * Bağlanmak işi. |
bağlanmak | * Bağlamak işine konu olmak. * Sevmek, içten bağlı olmak. * Beklenen şey elde edilmez olmak. * Yalnızca belli bir işle uğraşmak. * Bir şey bir kimseye ayrılmak, tahsis edilmek. |
bağlantı | * İki veya daha çok şeyin birbiriyle bağlı, ilişik veya ilgili bulunması, irtibat. * İki şey arasında ilişki sağlayan bağ. |
bağlantı borusu | * Katlardaki pis ve kirli sularıtoplayan, kolona ileten boru. |
bağlantıkurmak | * irtibat sağlamak. * haberleşme sağlamak. |
bağlantıünlüsü | * Bkz. bağlayıcıünlü. |
bağlantıünsüzü | * Bkz. bağlayıcıünsüz. |
bağlantıyapmak | * ilişki kurmak; anlaşma, sözleşme yapmak. |
bağlantılı | * Aralarında bağlantı bulunan, irtibatlı, rabıtalı. |
bağlantısız | * Aralarında bağlantı bulunmayan. * Askerî, siyasî yönden hiçbir bloka bağlı olmayan (ülke), bloksuz. |
bağlantısız ülkeler | * Bağlantısızlık siyaseti izleyen ülkeler, bloksuz ülkeler. |
bağlantısızlık | * Bağlantısız olma durumu. |
bağlantısızlık politikası | * Askerî, siyasî yönden hiçbir bloka girmeme siyaseti. |
Kategoriler