başucu | * Yatılan bir yerin başkonulan yönü veya yakını. |
başucu kitabı | * Sık sık yararlanılan, ana bilgileri veren, değerini hiç yitirmeyen eser. |
başüstünde tutmak | * çok iyi ağırlamak. |
başüstünde yeri var | * büyük bir saygıve ilgi ile karşılanır veya ağırlanır. |
başüstüne | * bir dileğin yerine getirileceğini içtenlikle belirtmek için “peki” anlamında kullanılan söz. |
başvermek | * (çı ban) olgunlaşmak. * (buğday vb. bitkiler) başak bağlamaya başlamak, başak oluşmak. * (gemi, kayık) döndürmek, çevirmek. |
başyakmak | * kötü duruma düşürmek. |
başyapmak | * (kuaför) saç bakım ve tuvaleti yapmak. |
başyarılır (kırılır) börk (fes) içinde, kol kırılır kürk (yen) içinde | * aile içindeki kişilerin anlaşmazlıklarıaile içinde kalmalıdır. |
başyarma | * Vida yapımında kullanılacak olan perçinlerin başlarına tornavida yerleri açmak işi. |
başyastığı | * Yatakta başın altına konulan yastık. |
başyemek (başınıyemek) | * birinin ölümüne veya yok olmasına sebep olmak. * birinin güç duruma düşmesine yol açmak. |
başa baş | * birinden üstün olmadan. |
başa baş | * Eşit durumda, dengeli olarak. |
başa başgelmek | * eşit olmak, denk olmak. |
başa başnoktası | * bir yabancıparanın veya değerli kâğıdın piyasa değeri ile üstünde yazılıdeğerin aynı olmasıdurumu. |
başa çıkmak | * güçlükler çıkaran biriyle olan işini, kendi istediği yolda sonuçlandırabilmek. |
başa çıkmak | * bir şeye gücü yetmek. |
başa geçmek | * en üstün yeri almak. |
başa gelen çekilir | * çaresiz durumlara düşüldüğünde insanın kendini üzüntüye kaptırmayıp bu durumlara katlanmasının olağan ve doğru bulunduğunu anlatır. |
başa gelmek | * (kötü bir duruma) uğramak. |
başa güreşmek | * yağlı güreşte, en usta pehlivanlar başpehlivanlık için yarışmak. * en üstün sonucu elde etmek için mücadele vermek. |
başa vermek | * değiştokuşyaparken üste bazışeyler vermek. |
başağaç | * Boyuna dikey yönden kesilmişolan ve yıl halkalarıçember biçiminde görüntü veren ağaç. |
Başak | * Zodyak üzerinde Aslan ile Terazi burçlarıarasında bulunan burcun adı, Zodyak. |
başak | * Arpa, buğday, yulaf gibi ekinlerin taneleri taşıyan kılçıklı başı. * Tarlalarda, bağlarda dökülmüşveya tek tük kalmışolan ürün. |
başak bağlamak (veya tutmak) | * arpa, buğday, yulaf gibi ekinlerde başak oluşmak. |
başak toplamak | * tarlalarda kalmış başaklarıveya bağlarda dökülmüşmeyveleri toplamak. |
başakçı | * Tarlalarda kalmış başaklarıveya bağlarda dökülmüşmeyveleri toplayan kimse. |
başakçık | * Çiçeklerde başağı oluşturan çiçek demeti veya topluluğu. |
başaklama | * Başaklamak işi. |
başaklamak | * Tarlalarda, bağlarda kalmışdöküntüleri toplamak. |
başaklanma | * Başaklanmak durumu. |
başaklanmak | * Başak bağlamak, tutmak. |
başaklı | * Başağı olan (ekin). * Arka ucu başka biçimde olan (ok). |
başaktör | * Bir filmde veya bir tiyatro eserinde en önemli erkek oyuncu. |
başaktörlük | * Başaktörün işi veya mesleği. |
başaktris | * Bir filmde veya bir tiyatro eserinde en önemli kadın oyuncu. |
başaktrislik | * Başaktrisin işi veya mesleği. |
başaltı | * Yağlı güreşte pehlivanların ayrıldığı beşderecenin ikincisi. * Gemilerde tayfa ve erlerin baştaraftaki koğuşları. |
başarı | * Başarmak işi veya başarılan iş, muvaffakıyet. |
başarı göstermek (veya kazanmak) | * başarmak. |
başarılı | * Başarı gösteren, muvaffakıyetli. * Başarılmış, üstesinden gelinmiş. * Başarılı bir biçimde, başarı göstererek. |
başarılma | * Başarılmak işi. |
başarılmak | * Başarı ile sona ermek. |
başarım | * Elde edilen bir başarı. * Bir sporcunun yapabileceği en iyi derece, takat sınırı, performans. |
başarısız | * Başarı göstermeyen, muvaffakıyetsiz. * Başarılamayan, muvaffakıyetsiz. * Başarı göstermeyerek. |
başarısız olmak | * başarısağlayamamak, başarı gösterememek. |
başarısızlığa uğramak | * başarısız olmak. |
başarısızlık | * Başarısız olma durumu, muvaffakıyetsizlik. |
Kategoriler