Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 41

bekleme salonu * Doktor, avukat vb. ile görüşme öncesinde oturulan yer.
bekleme yeri * Bir kimseyi veya taşıtı beklemek için ayrılan bölme, bekleme odası, bekleme salonu.
beklemek * Bir işoluncaya, biri gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak.
* Süre tanımak, acele etmemek.
* Bir şeyi, bir kimseyi gözetmek, korumak, muhafaza etmek.
* Ummak.
* Karşılaşılması ihtimali bulunmak.
* Aramak, istemek.
beklemeli * Sınıfta kalıp derslere devam etmeyen (öğrenci).
beklenilme * Beklenilmek işi veya durumu.
beklenilmek * Beklenmek.
beklenme * Beklenmek durumu.
beklenmedik * Birdenbire, ansızın.
beklenmek * Beklemek işine konu olmak.
beklenmez * Beklenmeyecek durumda olan.
beklenmezlik * Beklenmeme durumu.
beklenmezlik fiili * -acağı/-eceği biçimindeki sıfat-fiil ekine tutmak fiili getirilerek yapılan ve işin istenmeden, beklenmeden
olduğunu anlatan birleşik fiil.
beklenti * Bir olgunun sonunda gerçekleşmesi beklenen şey.
* Bireyin belli şart ve durumların alacağı biçimler veya kendisinden beklenenler konusundaki ön görüşü.
bekleşme * Bekleşmek işi veya durumu.
bekleşmek * Birlikte veya karşılıklı beklemek.
bekletilme * Bekletilmek işi veya durumu.
bekletilmek * Bekletmek işine konu olmak veya bekletmek işi yapılmak.
bekletme * Bekletmek işi.
bekletmek * Beklemek işini birine yaptırmak.
bekleyiş * Beklemek işi veya biçimi.
bekri * İçkiye düşkün, içkici, ayyaş.
bekrilik * İçkiye düşkünlük, ayyaşlık.
Bektaşî * Hacı bektaşVeli’nin tarikatına girmişolan kimse.
Bektaşî babası * Bektaşî tarikatından olan derviş.
Bektaşî dedesi * Bektaşî tarikatında daha üst makamlarda bulunan ve yönetimde sorumluluk taşıyan derviş.
Bektaşî sırrı * Çok gizli tutulan sır.
Bektaşî üzümü * Taşkırangillerden bir çalı(Ribes grossularia).
* Bu çalının mayhoş, nohut büyüklüğünde, ak veya kara yemişi.
bektaşîkavuğu * Büyük ve güzel çiçekler veren, ılık iklimlerde yetişen bir kaktüs (Echinocactus).
Bektaşîlik * Bektaşî tarikatı.
* Bektaşî tarikatından olma durumu.
bel * İşaret.
bel * İnsan bedeninde göğüsle karın arasında daralmış bölüm.
* Bu bölümün, sırtın altına rastlayan bölgesi.
* Hayvanlarda omuz başı ile sağrıarası.
* Dağsırtlarında geçit veren çukur yer.
* Geminin orta bölümü.
bel * Atmık, meni, sperm.
bel * Toprağıkazmaya veya kirizma yapmaya yarayan, uzun saplı, ayakla basılacak yeri tahta, ucu sivri kürek
veya çatal biçiminde bir tarım aracı.
bel * Ses şiddetiyle ilgili birim.
bel ağrısı * Bel çevresinde oluşan ve duyulan ağrı.
bel bağı * Bel kemeri.
bel bağlamak * birisinin kendisine yardımcı olacağına inanmak, güvenmek.
bel bel * Durgun, anlamsız bakmayıanlatan bel bel bakmak deyiminde geçer.
bel bellemek * toprağı belle kazmak.
bel etmek * işaret koymak, işaret vermek.
bel evlâdı * (bir kimsenin) Öz çocuğı.
bel fıtığı * Bel bölgesinde fıtık.
bel gevşekliği * Cinsel gücü yitirme.
bel kemeri * Elbise üzerinden bele dolayarak bir toka ile tutturulan, deri, kumaşveya metalden yapılan özel bağ.
bel kemiği * Omurga.
* Bir şeyin varlığı ile ilgili en önemli bölümü, temel, esas.
bel kıra kıra * kırıta kırıta, salına salına.
bel kırmak * gövdeyi, belden sağa sola bükmek.
bel kündesi * (güreşte) Ellerin arkadan gelip hasmın göbeği üzerinde kilitlenmesi yolundaki kündeleme.
bel soğukluğu * Üreme organlarının akıntılıve bulaşıcı bir hastalığı.
bel soğukluğuna uğratmak * bir işe veya bir söze gereksiz yere karışarak onun akışınısektirmek.

Bir yanıt yazın