Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 45

belitken * Belitler sistemi.
belitleme * Belitlemek işi.
* Tümden gelişimci bir bilime esas olacak belit sistemi.
belitlemek * Belgeye dayanarak ortaya koymak.
* Belitleme kuramını ortaya koymak.
belitlenebilirlik * Belitlenebilen kuram.
beliye * Felâket, keder, tasa.
belki * Muhtemel olarak, olabilir ki.
* Olsa olsa, ya … ya, ihtimal.
belki de * şu da olabilir.
belkili * Olasılı, muhtemel.
* Doğru olabileceği gibi, yanlışda olabilen, belli ve kesin olmayan, olasılı, ihtimalî.
belladonna * Güzelavrat otu.
belleğini yitirmek * bellek kaybına uğramak.
bellek * Yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücü, akıl,
hafıza, dağarcık.
* Bir bilgisayarda, programıdeğişmeyen verileri, yapılacak işiçin gerekli olan ara sonuçlarıtoplayan bölüm.
bellek karışıklığı * Kelimelerin doğru anlamınıhatırlayamamak veya ilk olarak görülen bir şeyi önce gördüğünü sanma
duygusuna kapılmak biçiminde beliren bir ruh hastalığı.
bellek kaybı * Bellek yitimi.
bellek yitimi * Büyük sarsıntıveya humma yüzünden belleğin bozulmasıveya kaybolması biçiminde beliren ruh hastalığı.
* Belleğin kısa bir süre durup işlememesi.
bellem * Bellemek yetisi.
belleme * Bellemek işi.
belleme * At ve benzeri hayvanların sırtına vurulan keçe, meşin veya kalın kumaşparçası, yapık, haşa.
bellemek * Öğrenip akılda tutmak.
* Sanmak.
bellemek * Bel denilen araçla toprağı işlemek.
bellenmek * Bellenmek (I) işine konu olmak, öğrenilmek.
bellenmek * Bellenmek (II) işine konu olmak.
belleten * Bilim kurumlarının çalışmaları ile ilgili yazıve haberlerin yayımlandığıdergi.
belletici * Çalıştırıcı, öğretici, müzakereci.
belletme * Belletmek işi.
belletmek * Bellemesini sağlamak, öğretmek.
belletmen * Orta öğretimde etütleri denetleyen kimse, belletici.
belli * Beli olan.
belli * Bilinmedik bir yanı olmayan, malûm.
* Gizli olmayan, ortada olan, anlaşılan, bedihî, zahir, aşikâr.
* Belirli, muayyen.
belli başlı * Belirli, muayyen.
* Önemli.
belli belirsiz * Zorlukla seçilebilen, yarı belli, yarı bellisiz, duyulabilen, çok az belli olan.
belli etmek * açıklamak, iyice görünür anlaşılır duruma getirmek.
* sezdirmek, hissettirmek.
belli olmak * anlaşılmak, açıklanmak.
bellik * İşaret, marka.
bellilik * Belli olma durumu, bedahet, muayyeniyet.
bellisiz * Belli olmayan, bilinemeyen.
belsem * Bkz. balsam.
bembeyaz * Çok beyaz veya her yanı beyaz, apak.
* Pırıl pırıl, apaçık.
bemol * Bir sesin yarım ton kalınlaştırılacağını gösteren nota işareti.
* Böylece kalınlaştırılmış(ses).
ben * Çoğu doğuştan, tende bulunan ufak, koyu renkli leke veya kabartı.
* En çok üzümde görülen olgunlaşma belirtisi.
* Saçta, sakalda beliren beyazlık.
ben * Olta veya tuzağa konulan yem.
* Kuşun yavrusuna taşıdığıyem.
ben * Tekil birinci kişiyi gösteren zamir.
* Kişiyi öbür varlıklardan ayıran bilinç.
* Bir kimsenin kişiliğini oluşturan temel öge, ego.
ben bu işte yokum * ben bu işe karışmam.
ben hancı, sen yolcu oldukça * özel ilişkilerimiz sürüp gittikçe (senin bana işin düşer).
ben şahımı(veya şeyhimi) bu kadar severim * ben bundan daha çok özveride bulunamam.
benbenci * Kendini çok öven, hep kendinden söz eden, kibirli, gururlu.
benbencilik * Benbenci olma durumu.
bence * Bana göre, düşündüğüm gibi.
benci * Kendini beğenen, kendini her konuda üstün gören, hodpesent, megaloman.
bencil * Yalnız kendini düşünen, kendi çıkarlarınıherkesinkinden üstün tutan, hodbin, hodkâm, egoist.
* Bencillik öğretisine inanan.
bencil olmak * bencilce davranışta bulunmak.

Bir yanıt yazın