Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 57

bezirleme * Bezirlemek işi.
bezirlemek * Bezir yağı ile yağlamak, bezir yağısürmek.
bezleme * Bezlemek işi.
bezlemek * Bez veya kumaşile örtmek veya kaplamak.
* Çocuğun altına bez koymak, çocuğu belemek.
bezm * İçki meclisi, dost toplantısı.
bezme * Bezmek işi.
bezmek * Bezgin duruma gelmek, bezginlik getirmek, bıkıp usanmak.
bezsi * Bez dokusunda olan, bezi andıran.
bezzaz * Kumaşalıp satan kimse,manifaturacı.
bezzazlık * Kumaşsatma işi, manifaturacılık.
bıcı bıcı * (çocuk dilinde) Yıkanma.
* Genellikle benzinliklerde bulunan otomobil yıkama aleti ve yeri.
bıcı bıcıyapmak * yıkanmak.
bıcıl * Aşık kemiğinin altında bulunan küçük bir kemik.
* Bu kemikle oynanan bir oyun.
bıcılgan * Bkz. bıçılgan.
bıcır bıcır * Sürekli ve çok konuşma için kullanılır.
bıcırgan * Boru biçimindeki maden parçaların içini düzleştirip parlatmakta kullanılan alet.
bıçak * Bir sap ve çelik bölümden oluşan kesici araç.
* Çeşitli kesme işlerinde kullanılan keskin ağızlıaraç.
* Jilet.
bıçak altına yatmak * (insan için) ameliyat olmak.
bıçak atmak * bir hedefe bıçak fırlatmak.
* bıçaklamak.
* ameliyat etmek.
bıçak bıçağa gelmek * bıçakla birbirine saldıracak kadar zorlu kavga etmek.
bıçak çekmek * üzerindeki bıçağı birden ele alarak birine saplamaya hazırlanmak.
bıçak gibi * ince, keskin.
bıçak gibi kesilmek * (söz, konuşma, sohbet) birden bitmek, duruvermek.
bıçak gibi kesmek * çok keskin olmak.
* birdenbire ve tamamen ortadan kaldırmak.
bıçak gibi saplanmak * (sancı, ağrı) birden ve güçlü olarak gelmek.
bıçak kemiğe dayanmak * çekilen sıkıntıartık katlanılamayacak bir duruma gelmek.
bıçak kınınıkesmez * kötüler yararlandıklarıkimselere kötülük etmekten çekinirler.
bıçak sırtı * Bıçağın keskin olmayan ters yanı.
* Çok az (fark), çok yakın (aralık).
bıçak silmek * bir işi bitirmek.
bıçak vurmak * bıçakla kesmek.
* bıçaklamak.
bıçak yarası onulur, dil yarası onulmaz * hakaret, ağır söz gibi gönül kırıcıdavranışların hiçbir zaman unutulmayacağınıanlatır.
bıçak yemek * bıçaklanmak.
bıçakçı * Bıçak ve daha başka kesici araçlar yapan veya satan kimse.
bıçakçılık * Bıçak ve benzeri şeyleri yapma veya satma işi.
bıçaklama * Bıçaklamak işi.
bıçaklamak * Bıçakla kesmek.
* Bıçakla yaralamak.
bıçaklanma * Bıçaklanmak işi.
bıçaklanmak * Bıçaklamak işine konu olmak.
bıçaklatma * Bıçaklatmak işi.
bıçaklatmak * Bıçakla saldırıyıtahrik etmek, bıçakla saldırtmak ve yaralatmak.
bıçaklı * Bıçağı olan.
bıçaklık * Bıçak koyacak yer.
* Bıçak yapmaya elverişli (maden).
bıçık * Sel veya dere yatağı.
bıçılgan * Azmış, yayılmış(yara).
* Hayvanların tırnak kökünde oluşan yara.
bıçkı * Tahta veya ağaç biçmekte kullanılan, karşılıklı iki sapı olan ve iki kişi tarafından kullanılan büyük testere.
* Motorla çalışan bir çeşit güçlü testere.
* Saraç bıçağı.
* Bağbudamaya yarayan dişli bıçak.
bıçkıevi * Tomruklardan kalas, kalaslardan daha ince tahtalar kesen, boylarınıve kenarlarınıdüzgün ve eşit olarak
düzelten işyeri.
bıçkıtozu * Doğramacılıkta bıçkıdan çıkan ve çoklukla yakacak olarak kullanılan toz ve talaş.
bıçkıcı * Bıçkı ile ağaç ve tahta kesen kimse.
* Bıçkıyapıp satan kimse.
bıçkıhane * Bıçkıevi.
bıçkın * Külhanbeyi, kabadayı.
* Korkusuz, gözü pek, yürekli, cesur.

Bir yanıt yazın