bezirleme | * Bezirlemek işi. |
bezirlemek | * Bezir yağı ile yağlamak, bezir yağısürmek. |
bezleme | * Bezlemek işi. |
bezlemek | * Bez veya kumaşile örtmek veya kaplamak. * Çocuğun altına bez koymak, çocuğu belemek. |
bezm | * İçki meclisi, dost toplantısı. |
bezme | * Bezmek işi. |
bezmek | * Bezgin duruma gelmek, bezginlik getirmek, bıkıp usanmak. |
bezsi | * Bez dokusunda olan, bezi andıran. |
bezzaz | * Kumaşalıp satan kimse,manifaturacı. |
bezzazlık | * Kumaşsatma işi, manifaturacılık. |
bıcı bıcı | * (çocuk dilinde) Yıkanma. * Genellikle benzinliklerde bulunan otomobil yıkama aleti ve yeri. |
bıcı bıcıyapmak | * yıkanmak. |
bıcıl | * Aşık kemiğinin altında bulunan küçük bir kemik. * Bu kemikle oynanan bir oyun. |
bıcılgan | * Bkz. bıçılgan. |
bıcır bıcır | * Sürekli ve çok konuşma için kullanılır. |
bıcırgan | * Boru biçimindeki maden parçaların içini düzleştirip parlatmakta kullanılan alet. |
bıçak | * Bir sap ve çelik bölümden oluşan kesici araç. * Çeşitli kesme işlerinde kullanılan keskin ağızlıaraç. * Jilet. |
bıçak altına yatmak | * (insan için) ameliyat olmak. |
bıçak atmak | * bir hedefe bıçak fırlatmak. * bıçaklamak. * ameliyat etmek. |
bıçak bıçağa gelmek | * bıçakla birbirine saldıracak kadar zorlu kavga etmek. |
bıçak çekmek | * üzerindeki bıçağı birden ele alarak birine saplamaya hazırlanmak. |
bıçak gibi | * ince, keskin. |
bıçak gibi kesilmek | * (söz, konuşma, sohbet) birden bitmek, duruvermek. |
bıçak gibi kesmek | * çok keskin olmak. * birdenbire ve tamamen ortadan kaldırmak. |
bıçak gibi saplanmak | * (sancı, ağrı) birden ve güçlü olarak gelmek. |
bıçak kemiğe dayanmak | * çekilen sıkıntıartık katlanılamayacak bir duruma gelmek. |
bıçak kınınıkesmez | * kötüler yararlandıklarıkimselere kötülük etmekten çekinirler. |
bıçak sırtı | * Bıçağın keskin olmayan ters yanı. * Çok az (fark), çok yakın (aralık). |
bıçak silmek | * bir işi bitirmek. |
bıçak vurmak | * bıçakla kesmek. * bıçaklamak. |
bıçak yarası onulur, dil yarası onulmaz | * hakaret, ağır söz gibi gönül kırıcıdavranışların hiçbir zaman unutulmayacağınıanlatır. |
bıçak yemek | * bıçaklanmak. |
bıçakçı | * Bıçak ve daha başka kesici araçlar yapan veya satan kimse. |
bıçakçılık | * Bıçak ve benzeri şeyleri yapma veya satma işi. |
bıçaklama | * Bıçaklamak işi. |
bıçaklamak | * Bıçakla kesmek. * Bıçakla yaralamak. |
bıçaklanma | * Bıçaklanmak işi. |
bıçaklanmak | * Bıçaklamak işine konu olmak. |
bıçaklatma | * Bıçaklatmak işi. |
bıçaklatmak | * Bıçakla saldırıyıtahrik etmek, bıçakla saldırtmak ve yaralatmak. |
bıçaklı | * Bıçağı olan. |
bıçaklık | * Bıçak koyacak yer. * Bıçak yapmaya elverişli (maden). |
bıçık | * Sel veya dere yatağı. |
bıçılgan | * Azmış, yayılmış(yara). * Hayvanların tırnak kökünde oluşan yara. |
bıçkı | * Tahta veya ağaç biçmekte kullanılan, karşılıklı iki sapı olan ve iki kişi tarafından kullanılan büyük testere. * Motorla çalışan bir çeşit güçlü testere. * Saraç bıçağı. * Bağbudamaya yarayan dişli bıçak. |
bıçkıevi | * Tomruklardan kalas, kalaslardan daha ince tahtalar kesen, boylarınıve kenarlarınıdüzgün ve eşit olarak düzelten işyeri. |
bıçkıtozu | * Doğramacılıkta bıçkıdan çıkan ve çoklukla yakacak olarak kullanılan toz ve talaş. |
bıçkıcı | * Bıçkı ile ağaç ve tahta kesen kimse. * Bıçkıyapıp satan kimse. |
bıçkıhane | * Bıçkıevi. |
bıçkın | * Külhanbeyi, kabadayı. * Korkusuz, gözü pek, yürekli, cesur. |
Kategoriler