bildirme kipleri | * Belli zaman kavramıveren, belirli geçmiş, belirsiz geçmiş, şimdiki zaman, genişzaman, gelecek zaman kipleri: Gel-di, gelmiş, gel-iyor, gel-ir, gel-ecek gibi. |
bildirmek | * Herhangi bir şeyi haber vermek. * Herhangi bir konuda bilgi vermek. * Anlatmak, ifade etmek. |
bile | * Birlikte. * Aynızamanda, da, de, dahi. * Üstelik. |
bile bile | * Bilerek, isteyerek, önceden tasarlayarak, düşünülerek, kasten. |
bile bile lâdes | * Kötü bir durumu öyle gerektiği için kabullenmişgörünme, bilerek aldanmışgörünme. |
bilecen | * Her şeyi bilen, her şeyden anlayan. * Bilgiçlik taslayan, ukalâ. |
bilecenlik | * Bilecen olma durumu. |
bileği | * Kesici araçları bilemek için kullanılan alet. |
bileği taşı | * Bıçak, çakı, makas gibi kesici araçları bilemekte kullanılan ince taneli sarışist. |
bileğinde altın bileziği olmak | * Bkz. kolunda altın bileziği olmak. |
bileğine güvenmek | * gücüne veya hünerine güvenmek. |
bileğine kadar (veya bileklerine kadar) | * (çamur, kar için) ayakları içine gömülecek biçimde. * (giysi eteği için) yalnız ayaklar görünecek kadar (uzun). |
bileğinin hakkı ile | * kendi gücü ve kendi çalışması ile. |
bilek | * Elle kolun, ayakla bacağın birleştiği bölüm. * Güç, kuvvet. |
bilek damarı | * Nabız. |
bilek gibi | * (saç veya akarsu için) gür, kalın. |
bilek gücü | * Kol kuvveti. |
bilek güreşi | * Karşılıklı iki kişi dirseklerini dayayarak birbirlerinin bileğini bükmek. |
bilek kuvveti | * Beden kuvveti, kol kuvveti. |
bilek saati | * Bileğe takılan küçük saat. |
bileklik | * Oyunlarda bileğin incinmesini önlemek için bileğe takılan meşin sargı. |
bileme | * Bilemek işi. |
bilemedin (veya bilemediniz) | * en çok, en fazla. |
bilemek | * Kesici aletleri zımpara veya bileği taşında keskinleştirmek, keskin duruma getirmek, keskinleştirmek. * Güçlendirmek, etkisini artırmak. |
bilenme | * Bilenmek işi. |
bilenmek | * Bilemek işine konu olmak, keskin duruma getirilmek. * Bir işe yoğun bir biçimde hazırlanmak, konsantre olmak. * Hırslanmak, aşırıderecede istemek. |
bilerek | * isteyerek, kasten. |
bileşen | * Bir bileşke oluşturan kuvvetlerin her biri. |
bileşik | * Birleşerek oluşmuş, basit olmayan, mürekkep. * Kimyasal tepkimeler sonucu iki veya daha çok elementten oluşan ve bunlardan bağımsız fiziksel, kimyasal nitelikler gösteren (madde). * Ses ve görüntünün birlikte yer aldığıfilm parçası. |
bileşik faiz | * Süre tarihine dek birikmişfaizlerin ana paraya eklenmesiyle elde edilen toplam üstünden ödenen faiz, mürekkep faiz. |
bileşik kap | * Birleşik kap. |
bileşik kaplar | * Birleşik kaplar. |
bileşik kesir | * Payıpaydasına eşit veya payıpaydasından büyük olan kesir. |
bileşik önerme | * En az iki önermeden oluşan yeni önerme. |
bileşikgiller | * Bitişik yapraklı iki çeneklilerden, çiçekleri kömeç durumunda toplu olarak bulunan, bazıcinsleri uçucu yağ veya süt taşıyan bir familya. |
bileşim | * İki veya daha çok öge bir araya gelerek yeni bir öge oluşturma, terkip. * Bir maddenin hangi kimyasal türlerden oluştuğunu belirleyen verilerin tamamı. * Bileşme sonucu oluşan cisim. * Bileşmek işi veya durumu. |
bileşke | * Bir cisme uygulanan birkaç kuvvetin toplam etkisine eşit olan tek kuvvet, muhassala. |
bileşme | * Bileşmek işi, terekküp. |
bileşmek | * İki veya daha çok öge bir araya gelerek yeni bir öge oluşturmak, terekküp etmek. |
bileştirici | * Bileştirmek işini yöneten kimse. |
bileştirme | * Bileştirmek işi. |
bileştirmek | * Bileşmesini sağlamak. * İki veya daha çok vektörün, paralel kenar kuralına uygun olarak geometrik toplamınıalmak, geometrik toplam. |
bilet | * Para ile alınan, konser, sinema, tiyatro gibi eğlence yerlerine girme, ulaşım araçlarına binme veya bir talih oyununa katılma imkânınıveren belge. |
bilet kesmek | * bileti koparıp alıcıya vermek, bilet satmak. |
biletçi | * Bilet satan görevli. |
biletçilik | * Bilet satma işi. |
biletli | * Bileti olan. |
biletme | * Biletmek işi. |
biletmek | * Bilemek işini yaptırmak. |
biletsiz | * Bileti olmayan. |
Kategoriler