bir yaşına daha girmek | * şimdiye değin görmediği şaşılacak yeni bir şeyle karşılaşmak. |
bir yığın | * birçok, pek çok, bir sürü. |
bir yiyip bin şükretmek | * kötü durumda olanlara bakarak kendi durumunun değerini bilmek. |
bir yol | * Bir kez. |
bir yol tutturmak | * bir davranış, bir tutum biçimi belirlemek. |
bir yolunu bulmak | * bir işi sonuçlandırmak için çare bulmak. |
bir zaman | * Geçmişzamanda, eskiden, vaktiyle. * Belirli bir süre, biraz. |
bir zamanlar | * Zamanında, vaktiyle, eskiden. |
bira | * Arpa ile şerbetçi otunu mayalandırarak yapılan bir içki, arpa suyu. |
bira bardağı | * Bira içmek için yapılmışözel bardak. |
bira mayası | * Mayalanmışdurumdaki biranın yüzünden alınan bir tür mantar. |
biracı | * Bira yapıp satan kimse. * Çok bira içen (kimse). |
biracılık | * Bira yapma ve satma işi. |
birader | * Erkek kardeş. * “Yahu, dost, arkadaş” anlamında seslenme olarak kullanılır. * Masonların birbirlerine verdikleri ad. |
birahane | * Genel olarak sadece bira içilen, aynızamanda da çabuk hazırlanan bazısıcak veya soğuk yemeklerin yenildiği yer. |
birahaneci | * Birahane işleten kimse. |
biralık | * Bira yapmakta kullanılan. |
biraz | * Kısa bir süre için. * Yeterince değil, yeter ölçüde değil. * Az miktarda, çok değil. |
birazcık | * Pek az, çok az. |
birazdan | * Az sonra. |
birazı | * Bir parça. |
birbiri | * Karşılıklı olarak biri ötekini, öteki de onu. * Biri diğerinin yanısıra. |
birbiri için yaratılmışolmak | * birbiriyle çok iyi anlaşmak. |
birbiri üstüne gelmek | * arkasıarkasına, ara vermeden. |
birbirine düşmek | * aralarıaçılmak, aralarında anlaşmazlık çıkmak. |
birbirine girmek | * kavga etmek, dövüşmek. * karışmak. * (iplik vb. için) dolaşmak, çözülmeyecek duruma gelmek. |
birbirine katmak | * aralarınıaçmak, aralarını bozmak, olay çıkarmak. |
birbirini tutmaz | * birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsız. |
birbirini yemek | * iki veya daha çok kimse birbiriyle uğraşmak, birbirine kötülük etmek. |
birbirinin ağzına girmek | * birbirine çok düşkün olmak. |
birbirinin ağzına tükürmek | * bir sorunda, bir olayda sözleşmişgibi, ağız birliği yapmak. |
birbirinin gözünü çıkarmak | * kıyasıya dövüşmek. |
birbirinin gözünü oymak | * aralarında aşırı geçimsizlik olmak. |
birci | * Tekçi, monist. |
bircilik | * Tekçilik, monizm. |
birçoğu | * Çok sayıda olan kimse veya şey. |
birçok | * Oldukça çok, sayısı belirsiz, bir hayli, müteaddit. |
birden | * Bir defada, hepsi bir arada. * Ansızın, hemencecik. * Birlikte, beraberce. |
birdenbire | * Ansızın, hemencecik, beklenmedik bir sırada. |
birdirbir | * Oyuncuların birbirinin üstünden atlayarak oynadıkları bir oyun. |
bire … vermek | * (buğday, arpa, nohut, fasulye gibi ürünler için) toprak, kullanılan tohumun belli bir katıkadar ürün vermek. |
bire beşkatmak | * eklemek, abartmak, bire bin katmak. |
bire bin katmak | * çok abartmak. |
bire bir | * Verilen ölçüdeki karşılık, miktar. |
bire bir eşleme | * İki kümenin elemanlarıarasında, bir elemana karşı, bir eleman alınarak yapılan eşleme. |
birebir | * Etkisi kesin olan. * İstenildiği gibi, uygun. |
birebir gelmek | * etkisini hemen ve kesin olarak göstermek. |
birer | * Bir sayısının üleştirme sayısıfatı, her birine bir. |
birer birer | * Her biri ayrı olarak. |
birer ikişer | * Tek veya birkaçı birlikte olarak. |
Kategoriler