boğazlanmak | * Boğazlamak işine konu olmak veya boğazlamak işi yapılmak. |
boğazlaşma | * Boğazlaşmak işi. |
boğazlaşmak | * Birbirini boğazlamak veya kıyasıya dövüşmek. |
boğazlatma | * Boğazlatmak işi. |
boğazlatmak | * Boğazlamak işini yaptırmak. |
boğazlı | * Boğazı olan. * Çok yemek yiyen, yemek isteği çok olan, iştahlı. |
boğazsız | * Boğazı olmayan. * Çok az yemek yiyen, iştahsız. |
boğdurma | * Boğdurmak işi. |
boğdurmak | * Boğmak işini yaptırmak. |
boğdurtma | * Boğdurtmak işi. |
boğdurtmak | * Boğdurmak işini birine yaptırmak. |
boğdurulma | * Boğdurulmak işi. |
boğdurulmak | * Boğdurmak işi yapılmak. |
boğma | * Boğmak işi. * İncir, dut, kuru üzümün mayalandıktan sonra ilkel araçlarla damıtılmasıyla elde edilen, alkol derecesi düşük bir tür rakı. |
boğmaca | * Çoğunlukla çocuklarda nöbet nöbet öksürüklerle görülen bulaşıcı bir hastalık. |
boğmacalı | * Boğmacaya tutulmuşolan (kimse). |
boğmak | * Bir canlıyı, soluk almasına engel olarak öldürmek. * El, ip veya benzeri ile bir şeyi çepeçevre sıkmak. * Silik bir duruma getirmek, bastırmak. * Tamamıyla kaplamak, sarmak. * Peşpeşe yapmak, bir kimseyi bir şeyin fazlasına eriştirmek veya uğratmak. * (motorlu taşıtlarda) Fazla yakıt, motoru çalışmaz duruma getirmek. * Bir durumu başka bir durum yaratarak örtmeye çalışmak. * Gelişmesine engel olmak. * (renkler için) Uygun düşmemek. * Bunaltmak. |
boğmak | * Boğum yeri. |
boğmak boğmak | * boğum boğum. |
boğmaklı | * Boğmakları olan. |
boğmaklıkuş | * Toygar kuşunun bir türü. |
boğucu | * Boğma özelliği olan. * Solunumu güçleştiren. * Çok sıcak, sıkıntıveren. |
boğuk | * Kısılmış(ses). |
boğuk boğuk | * Boğuk bir biçimde, kısık kısık. |
boğuklaşma | * Boğuklaşmak işi. |
boğuklaşmak | * (Ses) Boğuk duruma gelmek, kısıklaşmak. |
boğula boğula | * Boğulacakmışgibi, boğuk bir biçimde. |
boğulma | * Boğulmak işi. |
boğulmak | * Boğmak işine konu olmak. * Havasızlıktan ölmek. * Bunalmak. |
boğum | * Boğulmuş, sıkılmışyer. * Parmak veya kamış, saz gibi bitkilerin şişkince bölümü. * İnce damarların veya sinirlerin yumak gibi toplandığıyer. |
boğum boğum | * Çok boğumlu. |
boğumlama | * Boğulmak işi. |
boğumlamak | * Boğum durumuna getirmek. |
boğumlanma | * Boğumlanmak işi. * Ciğerlerden gelen havanın, ağız ve burundaki çeşitli nokta ve bölgelerde engellemeye uğrayarak ses olarak çıkması, telâffuz. |
boğumlanma bölgesi | * Ağız boşluğunda seslerin oluştuğu çeşitli bölgelerden her biri. |
boğumlanma noktası | * Ağız boşluğunda seslerin oluştuğu noktaların her biri, çıkak, mahreç. |
boğumlanmak | * Boğum oluşmak, boğum boğum olmak. * Bir ses çıkarmak için ses yolunun herhangi bir yerinde daralma veya kapanma olmak. |
boğumlu | * Boğumu olan. |
boğuntu | * Zor soluk alma. * Sıkıntı. * Bir şeyi değerinden çok yükseğe satma işi, vurgunculuk, ihtikar. |
boğuntuya getirmek | * birini bunaltıp şaşırtmak yolu ile kendisinden, bir işveya mal karşılığı olarak çok miktarda para çekmek. |
boğunuk | * Kısık, boğuk. * Sıkıntılı, kapalı, donuk. |
boğuşma | * Boğuşmak işi. |
boğuşmak | * Birbirinin boğazına sarılmak, dövüşmek. * İtişip kakışmak. |
boğuşulma | * Boğuşulmak işi veya durumu. |
boğuşulmak | * Boğuşmak işi yapılmak. |
bohça | * İçine çamaşır, elbise gibi şeyler koyup sarmaya yarayan dört köşe kumaş. * Ufak ve seçme tütün dengi. |
bohça böreği | * Bohça biçiminde sarılan bir çeşit börek. |
bohçacı | * Bohça içinde dokuma eşya gezdirip satan kadın. |
bohçacılık | * Bohçacının işi. |
bohçalama | * Bohçalamak işi. |
Kategoriler