Kategoriler
B - Sözlük SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük B Sayfa 97

buhran geçirmek * bunalım geçirmek.
buhrana tutulmak * buhran geçirmek.
buhranlı * Bunalımlı.
buhur * Dinî törenlerde yakılan kokulu ağaç vb. maddeler, tütsü.
buhurdan * Buhurluk.
buhurdanlık * Buhur yapmak için kullanılan araç.
buhurluk * İçinde tütsü için kullanılan maddeler yakılan kap.
buhurumeryem * Tavşankulağı, siklâmen.
buji * Patlamalımotorlarda gazıtutuşturmaya yarayan elektrikli araç.
bukağı * Ağır cezalıların ayaklarına takılıp ucuna pranga bağlanan demir halka.
* Kaçmaması için hayvanların ayağına takılan zincir, demir köstek.
bukağıvurmak * bukağıtakmak.
bukağılama * Bukağılamak işi.
bukağılamak * (hayvan için) Ayağa bukağıtakmak.
bukağılı * Ayağında bukağı bulunan.
* Bilekleri beyaz olan (hayvan).
bukağılık * Hayvanların ayağına bukağıtakılacak yer, bilek.
bukalemun * Bukalemungillerden, 20-30 cm boyunda, renk değiştirmesiyle ünlü sürüngen türü, kaya keleri (Chamaeleo
chamaeleon).
* Çıkarına göre davranışını, görüşünü değiştiren kimse.
bukalemun gibi renkten renge girmek * sürekli düşünce değiştirmek.
bukalemungiller * Sürüngenler sınıfının renklerini bulunduklarıyerin rengine uyduran, hareketleri yavaş, bukalemun türlerini
içine alan bir familyası.
bukanak * Ayak.
buke * Güzel koku, rayiha.
buket * Çiçek demeti.
bukle * Küçük lüle durumunda, kıvrımlısaç.
bukle bukle * Kıvrım kıvrım, bukleli (saç).
bukleli * Kıvrımları olan (saç).
buklesiz * Kıvrımları olmayan (saç).
buklet * Bükülmüşiplik.
* Bu iplikten dokunmuş(giyecek).
bukran * Saraçların kullandığıyün kırpıntısı.
bul * Yalnız iki genişyüzü testere ile düzeltilmiştahta.
bula * Yenge, amca veya dayıkarısı.
bula bula bunu (onu, bir şeyi, bir kimseyi) bulmak * var olanların en değersizini seçmek.
* kötü bir raslantıyıanlatmak için kullanılır.
bulada * Büyük piliç.
bulak * Kaynak, pınar.
bulama * Bulamak işi.
* Genellikle üzüm şırasının kaynatılması ile yapılan koyu pekmez.
bulamaç * Sulu, cıvık hamur.
* Bu koyulukta yapılan çeşitli hamur yemekleri.
* Karışık, oradan buradan toplanmış.
bulamak * Bir nesnenin her yanını bir şeye değdirerek üstünü onunla kaplamak, bir nesneyi başka bir maddeye
batırmak.
* Kirletmek.
bulandırıcı * Bulantıveren.
* Tiksindirici, nefret uyandıran.
bulandırılmak * Bulandırmak işi yapılmak.
bulandırmak * Bulanmasına yol açmak, bulanmasını sağlamak.
* İki veya daha çok şeyi birbirlerinden fark edilmeyecek biçimde karıştırmak.
bulanık * Bulanmışolan, duru olmayan.
* Bulutlu, kapalı.
* Açık seçik görünmeyen, net olmayan.
* (bakış) için, Donuk, anlamsız; fersiz.
* Niteliği tam anlaşılmayan.
bulanıkça * Biraz bulanık olan, çok duru olmayan.
bulanıklaşma * Bulanıklaşmak işi veya durumu.
bulanıklaşmak * Bulanık olmak.
bulanıklaştırmak * Bulanık duruma getirmek.
bulanıklık * Bulanık olma durumu.
bulanış * Bulanmak işi veya biçimi.
bulanma * Bulanmak işi.
bulanmak * Bulamak işine konu olmak, her yanı bir şeyle kaplanmak.
* Duruluğunu yitirmek.
* Parlaklığınıve açıklığınıyitirmek.
* (iç, mide içi) Bulantısı olmak.
* Karışmak.
bulantı * Midede duyulan ve insana kusacak gibi bir duygu veren durum.
bulantıvermek * (içini, midesini) bulandırmak.
bulaşıcı * Birinden başkasına geçen, bulaşan, sri.

Bir yanıt yazın