buhran geçirmek | * bunalım geçirmek. |
buhrana tutulmak | * buhran geçirmek. |
buhranlı | * Bunalımlı. |
buhur | * Dinî törenlerde yakılan kokulu ağaç vb. maddeler, tütsü. |
buhurdan | * Buhurluk. |
buhurdanlık | * Buhur yapmak için kullanılan araç. |
buhurluk | * İçinde tütsü için kullanılan maddeler yakılan kap. |
buhurumeryem | * Tavşankulağı, siklâmen. |
buji | * Patlamalımotorlarda gazıtutuşturmaya yarayan elektrikli araç. |
bukağı | * Ağır cezalıların ayaklarına takılıp ucuna pranga bağlanan demir halka. * Kaçmaması için hayvanların ayağına takılan zincir, demir köstek. |
bukağıvurmak | * bukağıtakmak. |
bukağılama | * Bukağılamak işi. |
bukağılamak | * (hayvan için) Ayağa bukağıtakmak. |
bukağılı | * Ayağında bukağı bulunan. * Bilekleri beyaz olan (hayvan). |
bukağılık | * Hayvanların ayağına bukağıtakılacak yer, bilek. |
bukalemun | * Bukalemungillerden, 20-30 cm boyunda, renk değiştirmesiyle ünlü sürüngen türü, kaya keleri (Chamaeleo chamaeleon). * Çıkarına göre davranışını, görüşünü değiştiren kimse. |
bukalemun gibi renkten renge girmek | * sürekli düşünce değiştirmek. |
bukalemungiller | * Sürüngenler sınıfının renklerini bulunduklarıyerin rengine uyduran, hareketleri yavaş, bukalemun türlerini içine alan bir familyası. |
bukanak | * Ayak. |
buke | * Güzel koku, rayiha. |
buket | * Çiçek demeti. |
bukle | * Küçük lüle durumunda, kıvrımlısaç. |
bukle bukle | * Kıvrım kıvrım, bukleli (saç). |
bukleli | * Kıvrımları olan (saç). |
buklesiz | * Kıvrımları olmayan (saç). |
buklet | * Bükülmüşiplik. * Bu iplikten dokunmuş(giyecek). |
bukran | * Saraçların kullandığıyün kırpıntısı. |
bul | * Yalnız iki genişyüzü testere ile düzeltilmiştahta. |
bula | * Yenge, amca veya dayıkarısı. |
bula bula bunu (onu, bir şeyi, bir kimseyi) bulmak | * var olanların en değersizini seçmek. * kötü bir raslantıyıanlatmak için kullanılır. |
bulada | * Büyük piliç. |
bulak | * Kaynak, pınar. |
bulama | * Bulamak işi. * Genellikle üzüm şırasının kaynatılması ile yapılan koyu pekmez. |
bulamaç | * Sulu, cıvık hamur. * Bu koyulukta yapılan çeşitli hamur yemekleri. * Karışık, oradan buradan toplanmış. |
bulamak | * Bir nesnenin her yanını bir şeye değdirerek üstünü onunla kaplamak, bir nesneyi başka bir maddeye batırmak. * Kirletmek. |
bulandırıcı | * Bulantıveren. * Tiksindirici, nefret uyandıran. |
bulandırılmak | * Bulandırmak işi yapılmak. |
bulandırmak | * Bulanmasına yol açmak, bulanmasını sağlamak. * İki veya daha çok şeyi birbirlerinden fark edilmeyecek biçimde karıştırmak. |
bulanık | * Bulanmışolan, duru olmayan. * Bulutlu, kapalı. * Açık seçik görünmeyen, net olmayan. * (bakış) için, Donuk, anlamsız; fersiz. * Niteliği tam anlaşılmayan. |
bulanıkça | * Biraz bulanık olan, çok duru olmayan. |
bulanıklaşma | * Bulanıklaşmak işi veya durumu. |
bulanıklaşmak | * Bulanık olmak. |
bulanıklaştırmak | * Bulanık duruma getirmek. |
bulanıklık | * Bulanık olma durumu. |
bulanış | * Bulanmak işi veya biçimi. |
bulanma | * Bulanmak işi. |
bulanmak | * Bulamak işine konu olmak, her yanı bir şeyle kaplanmak. * Duruluğunu yitirmek. * Parlaklığınıve açıklığınıyitirmek. * (iç, mide içi) Bulantısı olmak. * Karışmak. |
bulantı | * Midede duyulan ve insana kusacak gibi bir duygu veren durum. |
bulantıvermek | * (içini, midesini) bulandırmak. |
bulaşıcı | * Birinden başkasına geçen, bulaşan, sri. |
Kategoriler