bun | * Sıkıntı. |
buna | * Bu zamirinin yönelme eki almışdurumu. |
buna değdi (idi) buna değmedi (idi) diyerek | * birçok şey arasından, iyilerini seçmeye başlamışken önce beğenmeyip bıraktıklarınıda sonradan, yeniden seçip alarak. |
bunak | * Bunamışolan (kimse), ateh getirmişolan (kimse), matuh. |
bunakça | * Bunağa benzer, biraz bunak. * Bunağa yakışır (bir biçimde), bunak gibi. |
bunaklık | * Bunak olma durumu. |
bunalım | * Doğal bir süreçte birdenbire oluşan aykırılık, bunluk, buhran, kriz. * Tehlikeli sonuç doğurabilecek gerginlik, buhran. * Bir hastalıkta iyileşme veya ölümle sonuçlanan, birdenbire olan fizyolojik değişiklik, kriz. * Çoğunluğa ilişkin satın alma gücünün durması, satışdeğerlerinin düşmesi, çalışma gücünün azalması gibi sebeplerle ortaya çıkan iktisadî durum, kriz. * Ruhî yönden sonucu tehlikeli olabilecek durum. |
bunalım geçirmek | * herhangi sebeple oluşan bunalımıyaşamak. |
bunalıma düşmek | * ruhî bakımdan gerginlik veya sıkıntı içine girmek. |
bunalımlı | * Gerginlik, sıkıntıveren, gerginliği olan. |
bunalış | * Bunalmak işi veya biçimi. |
bunalma | * Bunalmak işi. |
bunalmak | * Soluk alması güçleşmek. * Çok sıkılmak, çok tedirgin olmak. |
bunaltı | * Sıkıntı, iç sıkıntısı. |
bunaltıcı | * Boğucu, sıkıcı, sıkıntıveren. |
bunaltılma | * Bunaltılmak işi veya durumu. |
bunaltılmak | * Bunalmasına yol açılmak. |
bunaltma | * Bunaltmak işi. |
bunaltmak | * Bunalmasına yol açmak. |
bunama | * Frengi, alkolizm gibi dışsebeplerden veya yaşlılık, damar tıkanması gibi iç sebeplerden ileri gelen, zihnî bağıntının kopması, ateh. |
bunamak | * Frengi, alkolizm gibi dışsebeplerden veya yaşlılık, damar tıkanması gibi iç sebeplerle zihnî bağıntıkopmak, ateh getirmek. |
bunayış | * Bunamak işi veya biçimi. |
bunca | * Epey, çok. * Bu kadar, bu denli. |
buncağız | * Bunun gibi. |
bunda | * Bu zamirinin kalma durumu. |
bunda bir işvar | * olayın bir iç yüzü, durumun gizli bir yönü var. |
bundan | * Bu zamirinin çıkma eki almışdurumu. |
bundan böyle | * bundan sonra. |
bundan iyisi can sağlığı | * bu en iyisidir, daha iyisi olamaz. |
bungalov | * Hindistan’da tek katlı, genellikle tahtadan yapılmış, veranda ile çevrili ev. * Genellikle tahtadan yapılmış, tek katlıev. |
bungun | * Sıkıntılı. |
bungunlaştırmak | * Bungun hâle getirmek. |
bunlar | * Bu zamirinin çoğul eki almışdurumu. |
bunlu | * Sıkıntılı. |
bunluk | * Bunalım, sıkıntı. |
bunmak | * Beğenmemek, azımsamak, küçümsemek. |
bunu | * Bu zamirinin belirtme eki almışdurumu. |
bunun | * Bu zamirinin tamlayan durumu. |
bunun burası | * dikkati çekmek için “burası” anlamında kullanılır. |
bununla birlikte | * Buna ek olarak. * Bunun böyle olduğuna bakmayarak. |
bura | * (bu ve ara kelimelerinden) Bu yer. * Kalma ve çıkma durumlarında orta hecenin düştüğü ve burda, burdan biçimlerinin kullanıldığıda görülür. |
buracıkta | * Çok yakın ve belirli bir yeri gösterir. |
burada | * Bu yerde. |
buradan | * Buradan. |
buradayım diye bağırmak | * göze çarpacak bir yerde bulunmak. |
burağan | * Güçlü esen rüzgâr. |
buralar | * bu yerler. |
buralı | * Bu memleketli, bu yerin halkından. |
buram buram | * (duman, koku gibi havada yayılanşeyler için) Pek çok. |
burası | * Bu yer, bura. |
Kategoriler