Kategoriler
C SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük C Sayfa 6

canına yandığım (veya yandığımın) * sevgi, hayranlık veya öfke gibi türlü duygular anlatır.
canına yetmek * katlanamayacak duruma gelmek, bezmek, bıkmak.
canından bezmek (veya bıkmak, usanmak) * ölümü göze alacak kadar sıkıntı içinde olmak.
canından geçmek * ölmek için hazır olmak.
canını(bir yere) dar atmak * bir tehlikeden güçlükle kurtularak bir yere sığınmak.
canınıacıtmak * birine acıvermek.
canınıalmak * (Tanrı) öldürmek.
* canınıverdirecek kadar memnun etmek.
* sıkıntıya sokmak.
canını bağışlamak * öldürülmesi gerekirken vazgeçmek.
canını burnundan getirmek * çok yormak, fazla çalıştırmak.
canınıcehenneme göndermek (veya yollamak) * öldürmek.
canınıçıkarmak * hırpalamak, çok yormak, yıprandırmak.
canınıdişine almak (veya takmak) * her tehlikeyi göze alarak işe girişmek.
canınısıkmak * keyfini bozmak, neşesini kaçırmak.
canınısokakta bulmak * sağlığıkorumak gerektiğini anlatan bir söz.
canınıvermek * kendini feda etmek.
* hiçbir şey esirgememek.
* bir şeye çok düşkün olmak, çok sevmek.
canınıyakmak * acıverecek biçimde cezalandırmak.
* bir kimseyi, çok sıkıntıve zarara sokmak.
canının derdine düşmek * canından başka bir şey düşünemeyecek kadar sıkıntıda olmak.
canının içine sokacağı gelmek * çok hoşlanmak, çok sevmek.
cani * Cinayet işlemişolan kimse, kıyacı.
canice * Cani gibi, caniye yakışır (biçimde).
canilik * Cani olma durumu.
canip * Yan, taraf.
caniyane * Cani gibi, canice.
cankurtaran * Hastahane veya kliniklere hasta veya yaralıtaşımaya özgü araç, ambülâns.
* Havuz veya plâjda yüzme bilmeyenleri uyaran, tehlikeden koruyan ve onlarıkurtaran kimse.
cankurtaran çanı * Tipili veya sisli havalarda sığınacak veya yönelecek yeri yolculara, gemilere belli etmek için kullanılan çan
(veya düdük).
cankurtaran düdüğü * Cankurtaran çanı.
cankurtaran gemisi * Karaya oturan, yanan veya batma tehlikesi ile karşıkarşıya kalan gemileri kurtarmaya yarayan gemi.
cankurtaran kulübesi * Dağgeçitlerinde tipiden veya soğuktan korunmak icin sığınak olarak yapılmışkulübe.
cankurtaran salı * Deniz kazalarında kullanılmak üzere gemilerde bulundurulan sal.
cankurtaran sandalı * Deniz kazalarında veya gemi batmak üzere iken insanlarıkurtarmaya yarayan motorlu, kürekli sandal,
filika.
cankurtaran simidi * Suda boğulma tehlikesine karşıkullanılan ve sudan hafif maddelerden, büyük simit veya yelek biçiminde
yapılmış araç.
cankurtaran şamandırası * Denize düşenlerin kolayca belirlenip kurtarılmaları için denize bırakılan ve kazaya uğrayanların bulup
kendilerini göstermeleri için kullanılan, parlak renkli, fosforlu şamandıra.
cankurtaran yeleği * Yelek biçiminde yapılmış cankurtaran aracı.
cankurtaran yok mu! * ölüm tehlikesi karşısında yardım isteme sözü.
cankurtaranlık * Cankurtaran olma durumu.
canla başla * Seve seve her türlü yorgunluğu göze alarak, var gücüyle.
canlandırıcı * Canlılık veren, canlılık kazandıran.
* Bir canlıresim veya şema filmi için hareketliliği sağlayan tek tek resimleri yapan sanatçı.
canlandırıcılık * Canlandırıcı olma durumu.
canlandırılma * Canlandırılmak işi.
canlandırılmak * Canlandırmak işine konu olmak.
canlandırım * Ortada kalan kalıntılarına göre bir eserin ana tasarısına uygun olarak yeniden çizimi.
canlandırma * Canlandırmak işi.
* Tek tek resimleri veya hareketsiz cisimleri gösterim sırasında hareket duygusu verebilecek biçimde
düzenleme ve filme aktarma işi.
* Kişileştirme.
* Geçmiş bir olayın gelişmesini ve sonucunu aynı biçimde yansıtarak sunma.
canlandırmak * Canlanmasını sağlamak, canlanmasına yol açmak.
* Yaşatmak, (birinin) kılığına girmek.
* Yoğunluk, etkinlik kazandırmak.
* Canlılık, tazelik, dirilik getirmek.
canlanma * Canlanmak işi.
canlanmak * Gücü artmak, diri duruma gelmek.
* Etkinliği artmak, hareketlilik kazanmak.
* Depreşmek.
* Geçmişte yaşanan bir olay veya durum yeniden hatırlanmak.
canlı * Canı olan, diri, yaşayan.
* Güçlü, etkili, hareketli, hayat dolu.
* Yaşayıp yer değiştirebilen yaratık, hayvan.
canlıcanlı * Diri diri, henüz ölmemiş.
* Heyecanla.
canlıcenaze * Çok zayıf, bir deri bir kemik kalmışkimse.
canlımodel * Figürlerle süslü veya heykeltıraşlıkta yararlanılan kadın veya erkek.
canlımüzik * Gazino, lokal vb. yerlerde yemek sırasında bir veya birkaç müzisyenin çalgıve sesleri ile parçaları
seslendirmesi.

Bir yanıt yazın