çalışkan | * Çok çalışkan, çalışmayıseven, faal. |
çalışkanlık | * Çalışkan olma durumu, faaliyet. |
çalışma | * Çalışmak işi, emek, say. * Bir yapıelemanının yük altında biçim değiştirmesi, az veya çok zorlanması. * Bünyesindeki suyun azalmasıveya çoğalmasısonucu ağacın biçim ve boyutlarının değişmesi. * İşsaati. |
çalışma barışı | * İşhuzuru. |
çalışma belgesi | * Bir işyerinde veya alanında çalışılabileceğini gösterir belge. |
çalışma dolabı | * Üst yüzeyinde çalışma tablası bulunan, ön yüzeyinde kapak ve çekmeceleri olan mobilya. |
çalışma gezisi | * Bir iş bağlama veya ön anlaşma yapmak üzere çıkılan gezi. |
çalışma günü | * Tatil günleri dışında kalan ve çalışılabilen her gün, işgünü. |
çalışma hayatı | * İşhayatı. |
çalışma karnesi | * İşveren tarafından çalışma hayatına başlayan işçiye verilen, onun işçilik durumunu gösterir belge. |
çalışma masası | * Üzerinde işyapılan masa. |
çalışma odası | * İçinde işyapılan oda. |
çalışma saati | * İşsaati. |
çalışma saatleri | * İşin başlama ve bitişanıarasındaki saatler, işsaatleri. |
çalışma yöntemi | * Bir çalışma veya işsüresinde izlenen bilimsel ve metodik yöntem. |
çalışmacı | * Sağlık, yönetim bilimi gibi konularda çalışma yapan kimse. |
çalışmak | * Bir şeyi oluşturmak veya ortaya çıkarmak için emek harcamak. * İşi veya görevi olmak. * İşüzerinde bulunmak. * (makine veya âletler için) İşe yarar durumda olmak veya işlemekte bulunmak. * Bir şeyi yapmak için gereken çarelere başvurmak, o şeyi gerçekleştirmek için kendini zorlamak, çaba harcamak. * Bir şeyi öğrenmek veya yapmak için emek vermek. |
çalıştıran | * İşveren. |
çalıştırıcı | * Bir spor dalında, sporcuyu eğiten, yetiştiren ve çalıştıran kişi, antrenör. |
çalıştırıcılık | * Çalıştırıcının işi veya mesleği. |
çalıştırılma | * Çalıştırılmak durumu. |
çalıştırılmak | * Çalışma yaptırılmak. |
çalıştırış | * Çalıştırma işi. |
çalıştırma | * Çalıştırmak işi veya biçimi. |
çalıştırmak | * Çalışmasını sağlamak. * Çalışmak işini yaptırmak. |
çalkağı | * Çalkar. |
çalkak | * Çalkar. |
çalkalama | * Çalkalamak işi. |
çalkalamak | * İçinde bir şey bulunan bir nesneyi sarsarak sallamak. * Sulu bir şeyi sarsarak veya çırparak karıştırmak. * Sudan sarsarak geçirmek veya içinden suyu çarparak geçirmek yolu ile bir şeyi temizlemek. * Tahılısarsarak kalburdan geçirmek, elemek. * Vücudun bir yerini sürekli oynatmak. * (kuluçka yumurtalarını) Çevirmek. * Sağlığının bozulmasına yol açmak. |
çalkalanış | * Çalkalanmak işi veya biçimi. |
çalkalanma | * Çalkalanmak işi. |
çalkalanmak | * Çalkalanma işine konu olmak. * Dalgalanmak. |
çalkalatış | * Çalkalatma işi veya biçimi. |
çalkalatma | * Çalkalatmak işi. |
çalkalatmak | * Çalkatmak. |
çalkalayış | * Çalkalama işi veya biçimi. |
çalkama | * Çalkamak işi. * Çalkalanarak yapılan. |
çalkamak | * Tahıl elemek. |
çalkanış | * Çalkanmak işi veya biçimi. |
çalkanma | * Çalkanmak işi. |
çalkanmak | * Çalkamak işine konu olmak. * (deniz, göl için) Dalgalanmak. * Coşmak. * (haber, söylenti) Herkesin ağzında dolaşmak. * Coşkunluk, hareketlilik içinde bulunmak. |
çalkantı | * (deniz) Dalgalanma. * Çalkanmışşey. * Kalbur yardımıyla ayrılan çer çöp. * Coşku. * Kargaşa ve bunalımın yol açtığı düzensiz, karışık, sıkıntılıdurum. |
çalkantılı | * Çalkantısı olan. |
çalkantısız | * Çalkantısı olmayan. |
çalkar | * Tahıl tanesini yabancınesnelerden seçmeye veya tohumlukta kullanılacak tahılıayırmaya yarayan döner kalburlu araç, çalkağı. |
çalkatma | * Çalkatmak işi. |
çalkatmak | * Çalkalamak işini yaptırmak. |
çalkayış | * Çalkamak işi veya biçimi. |
çalkı | * Çalgıç. * Tırpan. |
çalma | * Çalmak işi. * Hırsızlık, sirkat. * Başa sarılan sarık. * Çalınmış. * Kakmalı olmayan, kalemle işlenmiş. * Kibrit. |
Kategoriler