Kategoriler
Ç SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük Ç Sayfa 7

çalışkan* Çok çalışkan, çalışmayıseven, faal.
çalışkanlık* Çalışkan olma durumu, faaliyet.
çalışma* Çalışmak işi, emek, say.
* Bir yapıelemanının yük altında biçim değiştirmesi, az veya çok zorlanması.
* Bünyesindeki suyun azalmasıveya çoğalmasısonucu ağacın biçim ve boyutlarının değişmesi.
* İşsaati.
çalışma barışı* İşhuzuru.
çalışma belgesi* Bir işyerinde veya alanında çalışılabileceğini gösterir belge.
çalışma dolabı* Üst yüzeyinde çalışma tablası bulunan, ön yüzeyinde kapak ve çekmeceleri olan mobilya.
çalışma gezisi* Bir iş bağlama veya ön anlaşma yapmak üzere çıkılan gezi.
çalışma günü* Tatil günleri dışında kalan ve çalışılabilen her gün, işgünü.
çalışma hayatı* İşhayatı.
çalışma karnesi* İşveren tarafından çalışma hayatına başlayan işçiye verilen, onun işçilik durumunu gösterir belge.
çalışma masası* Üzerinde işyapılan masa.
çalışma odası* İçinde işyapılan oda.
çalışma saati* İşsaati.
çalışma saatleri* İşin başlama ve bitişanıarasındaki saatler, işsaatleri.
çalışma yöntemi* Bir çalışma veya işsüresinde izlenen bilimsel ve metodik yöntem.
çalışmacı* Sağlık, yönetim bilimi gibi konularda çalışma yapan kimse.
çalışmak* Bir şeyi oluşturmak veya ortaya çıkarmak için emek harcamak.
* İşi veya görevi olmak.
* İşüzerinde bulunmak.
* (makine veya âletler için) İşe yarar durumda olmak veya işlemekte bulunmak.
* Bir şeyi yapmak için gereken çarelere başvurmak, o şeyi gerçekleştirmek için kendini zorlamak, çaba
harcamak.
* Bir şeyi öğrenmek veya yapmak için emek vermek.
çalıştıran* İşveren.
çalıştırıcı* Bir spor dalında, sporcuyu eğiten, yetiştiren ve çalıştıran kişi, antrenör.
çalıştırıcılık* Çalıştırıcının işi veya mesleği.
çalıştırılma* Çalıştırılmak durumu.
çalıştırılmak* Çalışma yaptırılmak.
çalıştırış* Çalıştırma işi.
çalıştırma* Çalıştırmak işi veya biçimi.
çalıştırmak* Çalışmasını sağlamak.
* Çalışmak işini yaptırmak.
çalkağı* Çalkar.
çalkak* Çalkar.
çalkalama* Çalkalamak işi.
çalkalamak* İçinde bir şey bulunan bir nesneyi sarsarak sallamak.
* Sulu bir şeyi sarsarak veya çırparak karıştırmak.
* Sudan sarsarak geçirmek veya içinden suyu çarparak geçirmek yolu ile bir şeyi temizlemek.
* Tahılısarsarak kalburdan geçirmek, elemek.
* Vücudun bir yerini sürekli oynatmak.
* (kuluçka yumurtalarını) Çevirmek.
* Sağlığının bozulmasına yol açmak.
çalkalanış* Çalkalanmak işi veya biçimi.
çalkalanma* Çalkalanmak işi.
çalkalanmak* Çalkalanma işine konu olmak.
* Dalgalanmak.
çalkalatış* Çalkalatma işi veya biçimi.
çalkalatma* Çalkalatmak işi.
çalkalatmak* Çalkatmak.
çalkalayış* Çalkalama işi veya biçimi.
çalkama* Çalkamak işi.
* Çalkalanarak yapılan.
çalkamak* Tahıl elemek.
çalkanış* Çalkanmak işi veya biçimi.
çalkanma* Çalkanmak işi.
çalkanmak* Çalkamak işine konu olmak.
* (deniz, göl için) Dalgalanmak.
* Coşmak.
* (haber, söylenti) Herkesin ağzında dolaşmak.
* Coşkunluk, hareketlilik içinde bulunmak.
çalkantı* (deniz) Dalgalanma.
* Çalkanmışşey.
* Kalbur yardımıyla ayrılan çer çöp.
* Coşku.
* Kargaşa ve bunalımın yol açtığı düzensiz, karışık, sıkıntılıdurum.
çalkantılı* Çalkantısı olan.
çalkantısız* Çalkantısı olmayan.
çalkar* Tahıl tanesini yabancınesnelerden seçmeye veya tohumlukta kullanılacak tahılıayırmaya yarayan döner
kalburlu araç, çalkağı.
çalkatma* Çalkatmak işi.
çalkatmak* Çalkalamak işini yaptırmak.
çalkayış* Çalkamak işi veya biçimi.
çalkı* Çalgıç.
* Tırpan.
çalma* Çalmak işi.
* Hırsızlık, sirkat.
* Başa sarılan sarık.
* Çalınmış.
* Kakmalı olmayan, kalemle işlenmiş.
* Kibrit.

Bir yanıt yazın