dağıtılma | * Dağıtılmak işi. |
dağıtılmak | * Dağıtmak işi yapılmak, tevzi edilmek. |
dağıtım | * Dağıtmak işi, tevzi. * Bir merkezden çeşitli yerlere göndermek işi. |
dağıtım bürosu | * Dağıtım işinin yapıldığı büro. |
dağıtım evi | * Dağıtım işiyle uğraşan kuruluşmerkezi. |
dağıtımcı | * Dağıtım işiyle uğraşan kimse veya kuruluş. |
dağıtımcılık | * Dağıtımcının işi. |
dağıtış | * Dağıtmak işi veya biçimi. |
dağıtma | * Dağıtmak işi, tevzi etme. |
dağıtmak | * Toplu durumda bulunan kimse veya şeyleri birbirinden uzaklaştırmak veya ayırmak. * Belli bir orana göre bölüştürmek, pay etmek, tevzi etmek. * Bir şeyin veya bir yerin düzenini bozmak. * Güçlü bir vuruşla büyük bir zarara yol açmak. * Bir topluluğun varlığına son vermek, feshetmek. * Kurulu bir düzeni bozmak. * Etkisini, gücünü azaltmak, gidermek. * İletmek, ulaştırmak. |
dağî | * Dağlık bölgelerde söylenen türkülerin makamı. |
dağlağı | * Dağlama aracı. |
dağlama | * Dağlamak işi. |
dağlama resim | * Tahta üzerine kızgın demirle yapılan bir tür resim, yakma resmi, pirogravür. |
dağlamak | * Kızgın bir demirle hayvan derisine damga vurmak. * Akan kanıdindirmek veya hasta bölümleri ortadan kaldırmak için vücudun bir yerini kızdırılmış bir metal araçla yakmak. * (çok sıcak, soğuk veya acı bir şey) Yakmak. * Acısıyüreğine işlemek. |
dağlanış | * Dağlanma işi veya biçimi. |
dağlanma | * Dağlanmak işi. |
dağlanmak | * Dağlamak işine konu olmak. |
dağlar anası | * Çok iri kadın, dağanası. |
dağlara düşmek | * büyük bir üzüntü dolayısıyla insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaşamak. |
dağlara taşlara | * kötü bir durumdan söz edilirken “hepimizden ırak olsun” anlamında söylenir. |
dağların misafir aldığımevsim | * yaz mevsimi. |
dağların şenliği (veya dağların gelin anası) | * ayı, kaba, anlayışsız kimse. |
dağlatış | * Dağlatmak işi veya biçimi. |
dağlatma | * Dağlatmak işi. |
dağlatmak | * Dağlamak işini yaptırmak. |
dağlayış | * Dağlamak işi veya biçimi. |
dağlı | * Dağlık bölge halkından olan. * Kaba saba, görgüsüz. * Dağa ait. |
dağlı | * Dağlanmışolan. |
dağlıç | * Kıvırcık koç ile Karaman koyununun birleşmesinden doğan melez koyun. |
dağlık | * Birçok dağın bulunduğu, dağlarla kaplı(bölge). |
dah | * Bkz. deh. |
dah etmek | * sürmek, yürütmek. |
daha | * Şimdiye kadar, henüz. * Olana ek olarak, olana katarak. * Kendisinden sonra üçüncü kişi iyelik eki alan bir sıfatla birlikte sözü edilen konuda en önemli durumu belirtmek için kullanılır. * Bundan başka, bunun dışında. |
daha bir | * Değişik, farklı. |
daha da | * karşılaştırma derecesini vurgular. |
daha daha | * “Başka neler oldu?” anlamında kullanılır. |
daha iyisi can sağlığı | * “bulunabileceklerin en iyisi oldu” anlamında kullanılır. |
daha neler! | * “hiç öyle şey olur mu!” anlamında kullanılır. |
dahası | * (bir şeye) Fazlası, ilâvesi. |
dahasıvar | * bir konuda bilinmesi gereken başka şeyler de olduğunu anlatmak için kullanılır. |
dahdah | * (çocuk dilinde) At. |
dahi | * Da, de. * “Bile” anlamında şart bildiren fiillerden sonra gelerek şartın geçerli olmadığını bildirir. |
dâhi | * Olağanüstü yeteneği ve yaratıcı gücü olan (kimse). |
dâhice | * Dâhiye yakışır (biçimde). |
dahil | * Bir işe karışmışolma, karışma. |
dâhil | * İç, içeri. * İçinde olmak üzere, ile birlikte. |
dâhil etmek | * içine almak, katmak. |
dâhil olmak | * katılmak, girmek veya içinde olmak. |
dâhilen | * İçeriden, içten. * (ilâçlar için) İçip, yutularak. |
Kategoriler