Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 32

derin soğutucu * Buzdolabı düzeni içinde çok yüksek soğutucu özelliği olan bir tür buzdolabı.
derin uyku * Uyanılması güç uyku, ağır uyku.
derince * Biraz derin.
derinden * En ince ayrıntısına kadar, etraflıca.
* Pek belli olmayan uzak bir yerden.
* İçten.
derinden derine * Uzaklardan.
* En iyi biçimde, en ince ayrıntılarına kadar.
derinlemesine * Çok ayrıntılı olarak.
derinleşme * Derinleşmek durumu.
derinleşmek * Derin duruma gelmek.
* Bir konuda köklü, sağlam bilgi edinmek, bilgisini genişletmek.
* Ses kaynağıuzaklaşarak az duyulur duruma gelmek.
derinleştirme * Derinleştirmek durumu, tamik.
derinleştirmek * Derin duruma getirmek.
* Ayrıntılarına kadar incelemek, derinliğine incelemek.
derinletme * Derinletmek işi.
derinletmek * Derin duruma getirmek.
derinliğine * Derin olarak, derinlemesine.
derinlik * Bir şeyin dip tarafının yüzeye, ağıza olan uzaklığı.
* Bir cismin en ve boy dışındaki üçüncü boyutu.
* Bulunulan yere göre uzakta olan yer.
* Özüne inerek ayrıntılarıyla kavrama gücü.
* Varlığın içi, özü.
* Varlığı ortaya çıkarılamamış, kanıtlanamamışşey.
* Yanaşık veya dağınık düzende bulunan bir birliğin en ileride olan kısmının başından, en geride bulunan
kısmının sonuna kadar olan uzaklık.
* Borsada az sayıda hisse senedinin el değiştirmesi.
derinlik kayaçları * Yer kabuğunun derinlerinde, büyük kütleler biçiminde katılaşmışmagma kayaçları.
derinlik ölçümü * Deniz derinliğinin veya yüksekliğinin özel bir aletle belirlenmesi işlemi.
derinlikölçer * Denizin derinliğini ölçmeye yarayan alet.
derinti * Toplantı.
* Gelişigüzel toplanmışeşya.
* İnsan kalabalığı, güruh.
derisi dikenliler * Beşli bakışımlıdenizkestaneleri denizhıyarları, denizyıldızlarıdeniz yılanlarıve denizlâlelerini içine alan
deniz hayvanlarıdalı.
derisi kemiklerine yapışmak * çok zayıflamak.
derisine sığmaz * çok kibirli.
derisini yüzmek * derisini soymak, sıyırmak.
* birinin bütün varlığınıelinden almak.
* işkence ederek öldürmek.
derişik * Derişmişolan, mütemerkiz, müteksif, konsantre, seyreltik karşıtı.
derişiklik * Derişik olma durumu.
derişme * Derişmek durumu.
* Bir cismin, birleşimindeki suyu yitirerek daha koyu kıvama gelmesi, konsantrasyon.
derişmek * Bir nokta dolayında toplanmak, temerküz etmek.
* Bir sıvı, içindeki su veya sıvımiktarıazalarak koyulaşmak, tekâsüf etmek.
derivasyon * Yatağınıdeğiştirme.
derk * Anlama, kavrama.
derk etmek * anlamak, kavramak.
derken * dendiği hâlde.
* tam o sırada.
* diye davranırken.
* diye düşünürken.
derken * Bkz. demek.
derkenar * (yazıda) Sayfa kenarına kaydedilen yazı, çıkma.
derkenar etmek * bir kitabın sayfalarının veya yazının kenarına not düşmek.
derlem * Koleksiyon.
derlemci * Koleksiyoncu.
derlemcilik * Koleksiyonculuk.
derleme * Derlemek işi, tedvin.
* Seçilip toplanmış.
derlemek * Seçme yaparak toplamak, bir araya getirmek, tedvin etmek.
* Düzgün bir biçimde toplamak.
derlenme * Derlenmek işi.
derlenmek * Derlemek işi yapılmak, toplanmak, düzene girmek.
derleyici * Derleme yapan kimse.
derleyicilik * Derleyicinin yaptığı iş.
derleyip toplamak (veya toparlamak) * dağınık olan şeyleri bir araya getirip düzenlemek, düzene sokmak.
derli toplu * Düzenli, dağınık olmayan, düzen verilmiş.
* Düzenli bir biçimde.
derman * Güç, takat, mecal.
* İlâç.
* Çıkar yol, çare.
dermanıkesilmek (veya dermandan kesilmek) * yorgunluktan güçsüzleşmek.
dermansız * Gücü kalmamış, bitkin.
dermansızlaşma * Dermansızlaşmak işi.
dermansızlaşmak * Gücü kalmamak, güçsüz duruma gelmek, güçsüzleşmek.
dermansızlık * Güçsüzlük, bitkinlik, zafiyet.

Bir yanıt yazın