Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 41

dışlâstik * Bazıkara taşıtlarında iç lâstiği koruyan kalın lâstik.
dışmerkezli * Dışmerkezlikle ilgili olan.
dışmerkezlik * Bir elips ve hiperbolde, odaklar arasındaki uzaklığın büyük eksen uzunluğu ile olan oranı.
dışodun * Kabukla olgun ağaç bölümleri arasında bulunan, tam olgunlaşmadığı için marangozlukta kullanılması
sakıncalı olan odun bölümü.
dışpazar * Bir ülkenin mal satabildiği yabancıülke.
dışpazarlama * Başka ülkelere birtakım ürünleri satma, bu yolla ticaret yapma.
dışpiyasa * Başka ülkelerde oluşan ve var olan alışverişe dayalıticaret imkânı.
dışplâzma * Bir hücre içerisindeki sitoplâzmanın faklılaşmışdışkatı.
dışpolitika * Bir devletin sınırlarıötesindeki devletlere uyguladığısiyaset.
dışsatım * İhracat.
dışsatımcı * İhracatçı.
dışsatımcılık * İhracatçılık.
dışters açı * İki paralel doğruyu kesen üçüncü bir doğrunun iki yanında, paralellerin dışında altlıüstlü oluşan dört
açıdan her biri.
dışticaret * Bir devletin yabancıdevletlerle yaptığı alışveriş, ithalât ve ihracatın tamamı.
dışticaret açığı * Yabancıülkelerden alınan malların satılandan daha fazla olmasısonunda ortaya çıkan borç tutarı.
dışvurum * Bkz. dışa vurum.
dışvurumcu * Bkz. dışa vurumcu.
dışyarıçap * Düzgün bir çokgenin köşelerinden geçen dairelerin yarıçapı.
dışyüz * Bir şeyin dışarıdan görünüşü.
dışzar * Aynı irilikte olmayan kütin durumuna gelmişçiçek tozu tanecikleri.
dışa dönük * Dışla ilişkisi olan.
* Dışa dönüklük davranışları gösteren (kimse).
dışa dönüklük * Kişinin ilgisinin kendi duygu ve düşünceleri yerine, dıştaki nesnel ve toplumsal çevreye yönelmesi durumu.
dışa vurmak * belli etmek.
dışa vurum * Ruhî olayların belli işaret veya tasvirlerle yansıtılması; insan ruhunun algılanabilecek biçimde kendini dışa
yansıtması, ifade.
dışa vurumcu * Dışa vurumculuk akımına bağlı olan sanatçı, ekspresyonist.
dışa vurumculuk * Olayların, varlıkların gerçekten olduğu gibi değil de sanatçının iç dünyasına göre anlatılmasıanlayışına
dayanan sanat akımı, ekspresyonizm.
dışarı * Dışçevre, dışyer, hariç.
* Kişinin konutundan ayrı olan yer.
* Yurt dışı.
* Dışa, dışçevreye.
dışarıatmak * kovmak.
dışarıçıkmak * büyük abdest yapmak.
dışarıvurmak * belli etmek, açıklamak.
dışarıdan evlenme * Bkz. dışevlilik.
dışarılı * Taşralı, dışarlıklı.
dışarısı * Kapalı, sınırlı bir yerin ötesi.
dışarlık * Taşra.
dışarlıklı * Taşralı.
dış beslenen * Besinini organik maddelerden sağlayan, heterotrof.
dış bükey * Yüzeyi tümsek, çıkık ve şişkin olan, tümsekli, muhaddep, konveks.
dış bükeylik * Dışa doğru çukur, şişkin veya kabarık olma durumu.
dışıeli yakar, içi beni yakar * görünüşe aldanmamalı.
dışıkalaylı, içi alaylı * dışısüslü, güzel görünüşlü, ama içi berbat.
dışık * Erime durumundaki madenlerin yüzeyinde toplanan madde, cüruf.
dışına çıkmak * tanınan hak ve yetkileri aşmak.
dışında * …-den başka, sayılmazsa.
dışında bırakılmak * hariç tutulmak.
dışında kalmak * karışmamak, ilgilenmemek.
dışınlı * Bir şeyin, bir düşüncenin aslında ve gerçeğinde olmayıp onun dışında kalan, öze bağlı olmayıp arızî olan,
öz dışı, özünlü karşıtı.
dışkı * Anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat.
dışkılama * Dışkının ve dışsalgıların dışarıatılması işlemi.
dışkılık * Bazı omurgalılarda, özellikle keseliler, sürüngenler ve kuşlarda, bağırsak ile sidik ve üreme kanallarının
açıldığıyer.
dışkısever * Dışkılarda yaşayan hayvanlar.

Bir yanıt yazın