dışlâstik | * Bazıkara taşıtlarında iç lâstiği koruyan kalın lâstik. |
dışmerkezli | * Dışmerkezlikle ilgili olan. |
dışmerkezlik | * Bir elips ve hiperbolde, odaklar arasındaki uzaklığın büyük eksen uzunluğu ile olan oranı. |
dışodun | * Kabukla olgun ağaç bölümleri arasında bulunan, tam olgunlaşmadığı için marangozlukta kullanılması sakıncalı olan odun bölümü. |
dışpazar | * Bir ülkenin mal satabildiği yabancıülke. |
dışpazarlama | * Başka ülkelere birtakım ürünleri satma, bu yolla ticaret yapma. |
dışpiyasa | * Başka ülkelerde oluşan ve var olan alışverişe dayalıticaret imkânı. |
dışplâzma | * Bir hücre içerisindeki sitoplâzmanın faklılaşmışdışkatı. |
dışpolitika | * Bir devletin sınırlarıötesindeki devletlere uyguladığısiyaset. |
dışsatım | * İhracat. |
dışsatımcı | * İhracatçı. |
dışsatımcılık | * İhracatçılık. |
dışters açı | * İki paralel doğruyu kesen üçüncü bir doğrunun iki yanında, paralellerin dışında altlıüstlü oluşan dört açıdan her biri. |
dışticaret | * Bir devletin yabancıdevletlerle yaptığı alışveriş, ithalât ve ihracatın tamamı. |
dışticaret açığı | * Yabancıülkelerden alınan malların satılandan daha fazla olmasısonunda ortaya çıkan borç tutarı. |
dışvurum | * Bkz. dışa vurum. |
dışvurumcu | * Bkz. dışa vurumcu. |
dışyarıçap | * Düzgün bir çokgenin köşelerinden geçen dairelerin yarıçapı. |
dışyüz | * Bir şeyin dışarıdan görünüşü. |
dışzar | * Aynı irilikte olmayan kütin durumuna gelmişçiçek tozu tanecikleri. |
dışa dönük | * Dışla ilişkisi olan. * Dışa dönüklük davranışları gösteren (kimse). |
dışa dönüklük | * Kişinin ilgisinin kendi duygu ve düşünceleri yerine, dıştaki nesnel ve toplumsal çevreye yönelmesi durumu. |
dışa vurmak | * belli etmek. |
dışa vurum | * Ruhî olayların belli işaret veya tasvirlerle yansıtılması; insan ruhunun algılanabilecek biçimde kendini dışa yansıtması, ifade. |
dışa vurumcu | * Dışa vurumculuk akımına bağlı olan sanatçı, ekspresyonist. |
dışa vurumculuk | * Olayların, varlıkların gerçekten olduğu gibi değil de sanatçının iç dünyasına göre anlatılmasıanlayışına dayanan sanat akımı, ekspresyonizm. |
dışarı | * Dışçevre, dışyer, hariç. * Kişinin konutundan ayrı olan yer. * Yurt dışı. * Dışa, dışçevreye. |
dışarıatmak | * kovmak. |
dışarıçıkmak | * büyük abdest yapmak. |
dışarıvurmak | * belli etmek, açıklamak. |
dışarıdan evlenme | * Bkz. dışevlilik. |
dışarılı | * Taşralı, dışarlıklı. |
dışarısı | * Kapalı, sınırlı bir yerin ötesi. |
dışarlık | * Taşra. |
dışarlıklı | * Taşralı. |
dış beslenen | * Besinini organik maddelerden sağlayan, heterotrof. |
dış bükey | * Yüzeyi tümsek, çıkık ve şişkin olan, tümsekli, muhaddep, konveks. |
dış bükeylik | * Dışa doğru çukur, şişkin veya kabarık olma durumu. |
dışıeli yakar, içi beni yakar | * görünüşe aldanmamalı. |
dışıkalaylı, içi alaylı | * dışısüslü, güzel görünüşlü, ama içi berbat. |
dışık | * Erime durumundaki madenlerin yüzeyinde toplanan madde, cüruf. |
dışına çıkmak | * tanınan hak ve yetkileri aşmak. |
dışında | * …-den başka, sayılmazsa. |
dışında bırakılmak | * hariç tutulmak. |
dışında kalmak | * karışmamak, ilgilenmemek. |
dışınlı | * Bir şeyin, bir düşüncenin aslında ve gerçeğinde olmayıp onun dışında kalan, öze bağlı olmayıp arızî olan, öz dışı, özünlü karşıtı. |
dışkı | * Anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığı, kazurat. |
dışkılama | * Dışkının ve dışsalgıların dışarıatılması işlemi. |
dışkılık | * Bazı omurgalılarda, özellikle keseliler, sürüngenler ve kuşlarda, bağırsak ile sidik ve üreme kanallarının açıldığıyer. |
dışkısever | * Dışkılarda yaşayan hayvanlar. |
Kategoriler