Kategoriler
D SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük D Sayfa 42

dışlama * Dışlamak işi.
dışlamak * Bir kimse veya bir toplum, bir kimseyi, bir durumu, bir düşünce vb. yi yok saymak, ilgilenmemek.
dışlanma * Dışlanmak işi veya durumu.
dışlanmak * Dışarıda tutulmak, bir yere veya topluluğa alınmamak.
dışlaştırma * Dışlaştırmak işi.
dışlaştırmak * Dışa vurmak.
dışrak * Herkesin öğrenmesinde sakınca görülmeyen, gizli kapalı olmayan (her türlü bilgi, öğreti), içrek karşıtı.
dışsal * Dışla, ilgili, dışa ilişkin, haricî.
dıştan * Aslında olmayıp sonradan ve dışarının etkisiyle ortaya çıkan (düşünceler).
dıştan evlilik * Bkz. dışevlilik.
dızdık * Akrabalığın uzak olduğunu anlatmak için yalnız dızdığının dızdığıdeyiminde kullanılır. 343 dığdık.
dızdızcı * Dızdızcılık eden kimse.
dızdızcılık * Birkaç dolandırıcının, bir insanın ilgisini belli bir konu üzerinde toplayıp parasınıçalmaları.
dızlak * Dazlak.
dızlama * Dızlamak işi.
dızlamak * Dolandırmak, çarpmak, soymak.
dızman * İri yapılı, uzun boylu, şişman.
-di * Bkz. -dı/ -di.
dialkol * Bkz. Glikol.
diaspora * Kopuntu.
diba * Altın ve gümüşişlemeli bir tür ipek kumaş.
dibace * Başlangıç, giriş, ön söz.
dibek * Taştan veya ağaçtan yapılmış büyük havan.
* Dibekte dövülmüşolan.
dibek kafalı * Anlayışsız, kaba, budala kimse.
dibi görünmek * bir kabın içindeki şey tükenmek.
dibi kırmızımumla (veya bal mumuyla) mıçağırdım * “üzerinde önemle durarak çağırmadım” anlamında kullanılır.
dibine darıekmek * bir şeyi sonuna kadar tüketmek, bitirmek.
dibini bulmak * içindekini tüketmek.
dibini tutmak * (pişen yemekler için) tencerenin dibine yapışmak.
didaktik * Öğretici.
* Öğretim yöntemlerini ele alan bilim, öğretim bilgisi.
didar * Yüz, çehre.
dide * Göz.
dideban * Gözcü, bekçi, nöbetçi, gözetleyici.
* Gümrük kolcusu.
didik didik * Didiklenmişolan.
* Didikleyerek.
didik didik etmek (veya olmak) * didiklemek, (didiklenmek).
didikleme * Didiklemek işi.
didiklemek * Çekiştirerek veya ısırarak parçalamak, gagalamak.
* Bir yerin veya bir şeyin içindeki eşyayıkarıştırarak aramak, araştırmak.
* Kendi kendini harap etmek, üzmek.
* Bir konuyu bütün ayrıntılarıyla gözden geçirmek, iyice araştırmak.
* Huzursuzluk vermek, sıkıntıya sokmak.
didikleniş * Didiklenmek işi veya biçimi.
didiklenme * Didiklenmek işi.
didiklenmek * Didiklemek işi yapılmak.
didiniş * Didinmek işi veya biçimi.
didinme * Didinmek işi.
didinmek * Çok güçlük çekerek sürekli çalışmak.
didinti * Güçlük çekerek ve sürekli olarak çalışıp çabalama, didişme.
didişim * Konuşma ve tartışmayı bir araç değil, bir amaç sayan felsefe yöntemi, eristik.
didişip durmak * sürekli olarak birbirini hırpalamak.
didişken * Didişmekten hoşlanan.
didişme * Didişmek işi.
didişmek * El veya sözle birbirini hırpalamak.
* Geçimini sağlamak amacıyla güç şartlarda çalışmak, uğraşmak.
didon * Halkın İstanbul’daki yabancılara, özellikle Fransızlara verdiği ad.

Bir yanıt yazın