dışlama | * Dışlamak işi. |
dışlamak | * Bir kimse veya bir toplum, bir kimseyi, bir durumu, bir düşünce vb. yi yok saymak, ilgilenmemek. |
dışlanma | * Dışlanmak işi veya durumu. |
dışlanmak | * Dışarıda tutulmak, bir yere veya topluluğa alınmamak. |
dışlaştırma | * Dışlaştırmak işi. |
dışlaştırmak | * Dışa vurmak. |
dışrak | * Herkesin öğrenmesinde sakınca görülmeyen, gizli kapalı olmayan (her türlü bilgi, öğreti), içrek karşıtı. |
dışsal | * Dışla, ilgili, dışa ilişkin, haricî. |
dıştan | * Aslında olmayıp sonradan ve dışarının etkisiyle ortaya çıkan (düşünceler). |
dıştan evlilik | * Bkz. dışevlilik. |
dızdık | * Akrabalığın uzak olduğunu anlatmak için yalnız dızdığının dızdığıdeyiminde kullanılır. 343 dığdık. |
dızdızcı | * Dızdızcılık eden kimse. |
dızdızcılık | * Birkaç dolandırıcının, bir insanın ilgisini belli bir konu üzerinde toplayıp parasınıçalmaları. |
dızlak | * Dazlak. |
dızlama | * Dızlamak işi. |
dızlamak | * Dolandırmak, çarpmak, soymak. |
dızman | * İri yapılı, uzun boylu, şişman. |
-di | * Bkz. -dı/ -di. |
dialkol | * Bkz. Glikol. |
diaspora | * Kopuntu. |
diba | * Altın ve gümüşişlemeli bir tür ipek kumaş. |
dibace | * Başlangıç, giriş, ön söz. |
dibek | * Taştan veya ağaçtan yapılmış büyük havan. * Dibekte dövülmüşolan. |
dibek kafalı | * Anlayışsız, kaba, budala kimse. |
dibi görünmek | * bir kabın içindeki şey tükenmek. |
dibi kırmızımumla (veya bal mumuyla) mıçağırdım | * “üzerinde önemle durarak çağırmadım” anlamında kullanılır. |
dibine darıekmek | * bir şeyi sonuna kadar tüketmek, bitirmek. |
dibini bulmak | * içindekini tüketmek. |
dibini tutmak | * (pişen yemekler için) tencerenin dibine yapışmak. |
didaktik | * Öğretici. * Öğretim yöntemlerini ele alan bilim, öğretim bilgisi. |
didar | * Yüz, çehre. |
dide | * Göz. |
dideban | * Gözcü, bekçi, nöbetçi, gözetleyici. * Gümrük kolcusu. |
didik didik | * Didiklenmişolan. * Didikleyerek. |
didik didik etmek (veya olmak) | * didiklemek, (didiklenmek). |
didikleme | * Didiklemek işi. |
didiklemek | * Çekiştirerek veya ısırarak parçalamak, gagalamak. * Bir yerin veya bir şeyin içindeki eşyayıkarıştırarak aramak, araştırmak. * Kendi kendini harap etmek, üzmek. * Bir konuyu bütün ayrıntılarıyla gözden geçirmek, iyice araştırmak. * Huzursuzluk vermek, sıkıntıya sokmak. |
didikleniş | * Didiklenmek işi veya biçimi. |
didiklenme | * Didiklenmek işi. |
didiklenmek | * Didiklemek işi yapılmak. |
didiniş | * Didinmek işi veya biçimi. |
didinme | * Didinmek işi. |
didinmek | * Çok güçlük çekerek sürekli çalışmak. |
didinti | * Güçlük çekerek ve sürekli olarak çalışıp çabalama, didişme. |
didişim | * Konuşma ve tartışmayı bir araç değil, bir amaç sayan felsefe yöntemi, eristik. |
didişip durmak | * sürekli olarak birbirini hırpalamak. |
didişken | * Didişmekten hoşlanan. |
didişme | * Didişmek işi. |
didişmek | * El veya sözle birbirini hırpalamak. * Geçimini sağlamak amacıyla güç şartlarda çalışmak, uğraşmak. |
didon | * Halkın İstanbul’daki yabancılara, özellikle Fransızlara verdiği ad. |
Kategoriler