dinç | * Gücü ve sağlık durumu yerinde, canlı, zinde, tendürüst, tüvana. |
dinçlenmek | * Dinç bir durum ve görünüm kazanmak. |
dinçleşme | * Dinçleşmek işi. |
dinçleşmek | * Dinç duruma gelmek. |
dinçlik | * Dinç olma durumu, zindelik, mecal. |
dindar | * Din inancı güçlü, din kurallarına bağlı(kimse), mütedeyyin. |
dindarlık | * Dindar olma durumu. |
dindaş | * Aynıdinden olan kimse. |
dindaşolmak | * aynıdinden olmak. |
dinden imandan çıkmak | * kendini kontrol edemeyecek kadar çok öfkelenmek, çok sinirlenmek. |
dinden imandan olmak | * dinî inancınıyitirmek. |
dindirme | * Dindirmek işi. |
dindirmek | * Dinmesini sağlamak. |
dine | * Konaklama yeri. |
dinek | * Dinlenmek için durulan yer. |
dinelme | * Dinelmek işi. |
dinelmek | * Ayakta durmak veya ayağa kalkmak, dik durmak. * Karşıkoymak, kafa tutmak. |
dinen | * Din bakımından. |
dineri | * İskambil kâğıtlarındaki işaretlerden karo. |
dingi | * Bir çifte kürekli küçük patalya. |
dingil | * Tekerleklerin merkezinden geçen ve taşıtın altına enlemesine yerleştirilmişmil, aks. |
dingildek | * Tabanıüzerinde hareketsiz duramayıp sallanan, oynak; dengesi bozuk. * Yıpranmış. * Sözüne güvenilmez, kaypak. |
dingildeklik | * Dingildek olma durumu, dengesizlik. |
dingildeme | * Dingildemek işi. |
dingildemek | * Sallanmak, oynamak. * Korkmak, kuşkulanmak. |
dingilli | * Dingili olan. |
dingin | * Hareket etmeyen, kımıldamayan, sakin. * Gücü tükenmiş, yorgun, mecalsiz. |
dingincilik | * Tam bir gönül rahatlığı, tutkusuzluk içinde bütün arzulardan sıyrılmışolarak, direnç göstermeden kendini Tanrı ibadetine vermeyi ve tanrısal ruh dinginliği kazanmayıamaçlayan dünya görüşü. |
dinginleşme | * Dinginleşmek durumu. |
dinginleşmek | * Dingin duruma gelmek. |
dinginleştirme | * Dinginleştirmek işi veya durumu. |
dinginleştirmek | * Dingin duruma gelmesini sağlamak. |
dinginlik | * Dingin olma durumu, durgunluk, sükûnet. |
Dingo’nun ahırı | * girenin çıkanın belli olmadığıyer. |
dinî | * Dinle ilgili, din üzerine. |
dini bir uğruna | * Müslümanlık davasıyoluna. |
dini bütün | * Dinine çok bağlı, inancısağlam olan, dinin buyruklarınıeksiksiz yerine getiren. |
dini gibi bilmek | * çok iyi, kesinlikle bilmek. |
dini imanıpara | * tek düşüncesi para olan kimseler için kullanılır. |
dinim hakkı için (veya dinim aşkına) | * “dinimi tanık tutarım” anlamında bir ant. |
dinine yandığım | * öfke, kızgınlık gibi duyguları belirtmek için kullanılan ilenme sözü. |
diniş | * Dinmek işi veya biçimi. |
dink | * Pirinci kabuğundan ayırmak veya bulgur dövmek için kullanılan dibek. * Şayak, aba gibi şeyleri dövmek için kullanılan araç. |
dinleme | * Dinlemek işi. |
dinleme salonu | * Müzik, tiyatro eserlerini dinletmek, radyo televizyon yayınlarıyapmak veya ses kaydetmek amacıyla akustiği sağlanmışsalon, oditoryum. |
dinlemek | * İşitmek için kulak vermek. * Birinin sözünü, öğüdünü kabul edip gereğince davranmak. * Uymak, başeğmek, itaat etmek. * Kulakla veya dinleme aletiyle hastayımuayene etmek. |
dinlence | * Tatil. |
dinlendirici | * Dinlendirme özelliği olan. |
dinlendirilmiş | * Bir süre bekletilmiş. |
dinlendirme | * Dinlendirmek işi. |
Kategoriler