dirseklenme | * Dirseklenmek işi veya durumu. |
dirseklenmek | * Dirsek biçiminde kıvrılmak, dirsek oluşturmak. * Dirsekle itilmek. |
dirseklik | * Dirsek olarak kullanılmaya uygun olan (ağaç, boru vb.). * Ceket kolunun dirsek bölümünü korumak veya yamamak için kullanılan (kumaşvb.). * Koltuk, kanepe vb. de dirsekleri dayamaya elverişli bölüm. |
dirsizlik | * Dirlik düzenlikten uzak durum. |
disimilâsyon | * Benzeşmezlik, başkalaşma. |
disiplin | * Bir topluluğun, yasalarına ve düzenle ilgili yazılıveya yazısız kurallarına titizlik ve özenle uymasıdurumu, sıkıdüzen, zapturapt. * Kişilerin içinde yaşadıklarıtopluluğun genel düşünce ve davranışlarına uymalarını sağlamak amacıyla alınan önlemlerin bütünü. * Öğretim konusu olan veya olabilecek bilgilerin bütünü; bilim dalı. |
disiplin cezası | * Disiplin suçlarından birini işleyen kimseye davranışlarının ağırlık derecesine göre verilen ceza. |
disiplin kurulu | * Disiplin kurallarına aykırıdavranan kimselerin suçlarınıtespit ederek uygun cezalarıvermekle görevli kurul. |
disiplin suçu | * Bir kimsenin disiplin yönetmeliğine göre yapmaması gereken davranışlardan birini yapması. |
disipline | * Etmek yardımcıfiili ile “sıkıdüzen veya denetim altına almak” anlamında kullanılır. |
disipline edilmek | * zapturapt altına alınmak, denetim altında tutulmak. |
disiplinli | * Disiplini olan. |
disiplinsiz | * Disiplini olmayan. |
disiplinsizlik | * Disiplinsiz olma durumu. |
disk | * Disk atmada kullanılan, erkekler için 2, kadınlar için 1 kg ağırlığında, genellikle metal bir çember ile çevrelenmiştahta ağırşak. * Gramofon plâğı. * Omurları birbirine birleştiren ana madde. * İnce ve çapı oldukça büyük teker şeklinde parça. |
disk atma | * Atletizmde disk fırlatma yarışması. |
disk zımpara | * Mermer ve metal maddeleri kesmeye veya temizleyip parlatmaya yarayan alet. |
diskalifiye | * Etmek yardımcıfiili ile “sporda yarışdışı bırakmak”, olmak yardımcıfiili ile “sporda yarışdışı bırakılmak” anlamlarında kullanılır. |
diskçi | * Disk atan kimse. |
diskçilik | * Diskçinin işi. |
disket | * Bilgisayardaki işlemlerin kaydedildiği bir koruyucu içinde bulunan manyetik ortam. |
diskjokey | * Radyo ve diskoteklerde müzik yayınlarınıplâk veya ses bantlarıaracılığıyla yöneten kimse. |
disko | * Diskotek. |
diskotek | * Plâk, ses bandıkoleksiyonu. * Çalınan plâk, bant vb. eşliğinde dans edilen klüp, disko. |
diskur | * Söylev, nutuk. |
diskur geçmek (veya çekmek) | * nutuk verir gibi konuşmak. |
dispanser | * Hastalara ayakta parasız veya çok az para ile bakılan ve ilâç verilen bakım evi, sağlık evi. |
dispeç | * Bir ortak avaryada deniz kazasından sonra gemi, yük ve navlunla ilgili kimselerin uğradıklarızararların ve bunlar tarafından yapılmışolan masrafların nasıl, kimler tarafından ve ne oranda karşılanacağını belirlemek için yapılan işlem. * Deniz sigortasıdilinde, ilgili tarafların ortak avaryada kendilerine düşen yükümlülükleri, paylarının önemi ölçüsünde ayrıntılı olarak belirten belge. |
dispeççi | * Dispeç işiyle uğraşan uzman. |
dispersiyon eriyik | * Çok ince katıtaneciklerin su vb. sıvılarda erimeden dağılmasıhâli. |
disponibilite | * Bankalarda mevcut nakit ve derhal paraya çevrilebilecek kıymet. |
disprosyum | * Atom ağırlığı162.5, atom numarası66, yoğunluğu 8,54 olan, 1500° C’de eriyen, açık yeşil renkte çözeltiler veren, az bulunan bir element. KısaltmasıDy. |
distribütör | * Dağıtıcı. |
distribütörlük | * Distribütörün yaptığı iş, dağıtıcılık. |
diş | * Çene kemiklerinin üstüne dizili, ısırıp koparmaya ve çiğnemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri. * Çark, testere, tarak gibi çentikli şeylerdeki çıkıntıların her biri. * (sarımsak dilimi ve karanfil gibi dişe benzetilen şeyler için) Tane. * Omurgalıhayvanların çenelerinde veya ilkel yapılı omurgalıların gırtlak ve ağızlarında bulunan kemiksi sert parçalar. * Bazıdantel ve işlemelerin kenarlarındaki yuvarlak sivri bölüm. |
dişağrısı | * Diş bölgesinde oluşan hastalıktan meydana gelen ağrı. |
diş bademi | * Kabuğu ince olduğu için dişle kırılabilen bir badem türü. |
diş bilemek | * kötülük yapmak için fırsat beklemek, hıncını gösterir durum almak. |
diş buğdayı | * Çocuk ilk dişçıkardığında kaynatılıp üzerine toz şeker ve dövülmüş ceviz gibi şeyler ekilerek yakınlara dağıtılan bağday. * Bu sebeple yapılan tören. |
dişçekimi | * Dişçekme işi. |
dişçıkarmak | * çene kemikleri içinde bulunan diş, dişetini deldikten sonra ağız boşluğuna doğru sivrilmek. |
dişdamak ünsüzü | * Bkz. dişeti damak ünsüzü. |
dişdiş | * Çıkıntıları olan. * Çıkıntılı bir biçimde. |
dişdudak ünsüzü | * Bkz. dişeti dudak ünsüzü. |
dişeti | * Dişköklerini kaplayan kalın kırmızımtırak et. |
dişeti damak ünsüzü | * Dil ucunun, üst dişetleriyle ön damağa dokunmasından oluşan ünsüz: c, ç, z, s, n, j, ş. |
dişeti dudak ünsüzü | * Alt dudağın üst dişlere dokunmasıyla oluşan dudak ünsüzü: f, v. |
dişeti ünsüzü | * Dil ucunun dişetine dokunmasından oluşan ünsüz: j, ş. |
dişfırçası | * Dişleri temizlemede kullanılan bir fırça türü. |
dişgeçirememek | * gücü yetmemek. |
Kategoriler