duacı | * Biri için Tanrı’ya yalvaran kimse. |
duahan | * Dua okuyucu. |
duasıtutmak | * hayır duası gerçekleşmek. |
duasını(veya dua) almak | * iyi yapılan bir işle birinin hoşnutluğunu kazanmak. |
duayen | * Kordiplomatikte kıdemlilik bakımından başta gelen diplomat. * Bir meslekte yaşça ve kıdemce ileri olan kimse. |
duba | * Yük taşımak veya köprü kurmak için kullanılan altıdüz bir tür deniz aracı. * İçi boş, her yanıkapalı, suyun üstünde yüzen bir tür büyük şamandıra. |
duba gibi | * çok şişman. |
dubar | * Kefalgillerden, 30-40 cm uzunluğunda, eti lezzetli bir balık türü (Mugil cephalus). |
dubara | * Oyunda, atılan zarlardan ikisinin de iki benekli yüzünün üste gelmesi. * Oyun, hile, aldatmaca, düzen. |
dubaracı | * Oyunla, hileyle, aldatmacayla, düzenle işgören (kimse), düzenci. |
dubaracılık | * Dubaracının yaptığı iş, hilekârlık. |
dublâj | * Çekilmiş bir filmi sonradan sözlendirme. * Yabancıdildeki filmlerin yerli veya başka bir dile çevrilmesi işi. |
dublâjcı | * Sözlendirici, seslendirici. |
dublâjcılık | * Sözlendiricilik, seslendiricilik. |
duble | * Belirli miktarın veya büyüklüğün iki katı. * Giysilerin iç bölümüne geçirilip kumaşla birlikte dikilen astar veya giysilerin içine ayrı olarak giyilen giyecek. |
duble etmek | * astar geçirmek. |
dubleks | * Çift katlı. |
dubleks daire | * Kendi iç merdiveni ile bağlanan iki ayrıkattan oluşan tek daire. |
dublör | * Bir oyuncunun yerine oynayabilecek başka oyuncu. |
dublörlük | * Dublör olma durumu, dublörün yaptığı iş. |
duçar | * Uğramış, yakalanmış, tutulmuş. |
duçar olmak | * uğramak, tutulmak. |
dudağını(veya dudaklarını) ısırmak | * yakışıksız bir durum karşısında şaşmak. |
dudağını bükmek | * ağlayacak gibi olmak. |
dudağının ucuna gelmek | * hemen söyleyecek durumda olmak. |
dudak | * Ağzın, dişleri örten ve dışarıya doğru az veya çok kıvrılan üst ve alt kenarlarından her biri. * Ağız. |
dudak benzeşmesi | * Dudak ünsüzlerinin veya yuvarlak ünlülerin düz ünlüleri etkileyip yuvarlaklaştırması. |
dudak boyası | * Dudakları boyamak için kullanılan kokulu, renkli madde, ruj. |
dudak bükmek | * bir şeyi beğenmediğini, küçümsediğini belli etmek, umursamamak, küçüksemek, pek aldırışetmemek. |
dudak çukuru | * Üst dudağın ortasındaki oluk. |
dudak dudağa gelmek (veya kalmak) | * öpüşmek. |
dudak eşlemesi | * Sözlendirmede, perdedeki görüntüde yer alan dudak hareketlerine uygun ses çıkarma. |
dudak ısırtmak | * hayran bırakmak. * hayrete, şaşkınlığa düşürmek. |
dudak kalemi | * Rujun daha kalıcı olmasınısağlayan ve dudak çizgilerini belirlemeye yarayan kalem. |
dudak payı bırakmak | * bardak veya fincan gibi kapları, ağzına kadar doldurmayıp dudağın yanaşabileceği kadar boş bir yer bırakmak. |
dudak sarkıtmak | * somurtmak. |
dudak tiryakisi | * İçtiği sigaranın dumanını içine çekmeksizin dışarıüfleyen tiryaki. |
dudak ucuyla söylemek | * belli belirsiz anlatmak, isteksizce söylemek. |
dudak ünsüzü | * Ağız boşluğundan gelen havanın dudaklara çarpıp patlamasıyla veya dudakların aralığından sızmasıyla oluşan ünsüz. |
dudak yarığı | * Bkz. tavşan dudağı. |
dudaksıl | * Boğumlanma noktasıdudaklarda bulunan ses çeşidi. |
dudaksıllaşma | * Bazıkelimelerde çeşitli sebeplerle düz ünlülerin yuvarlaklaşmasıveya ünsüzlerin dudak ünsüzlerine dönmesi: dîvâr > duvar, konşı> komşu gibi. |
dudu | * Kadınlara verilen bir unvan, hanım. * YaşlıErmeni kadını. |
dudu dilli | * Çok konuşan, tatlıdilli (kadın). |
duetto | * Bir kadın ve bir erkek sesin sözleri dönüşümlü olarak okuduklarıhafif müzik parçası. |
duhul | * Girme, giriş. |
duhuliye | * Girişücreti. |
duhuliye kartı | * Giriş belgesi, girimlik. |
-duk | * Bkz. -dık / -dik vb. |
duka | * Dük unvanının eskiden kullanılan biçimi. * Bir çeşit Venedik altın akçesine verilen ad. |
Kategoriler